30 Nisan 2016 Cumartesi

Yabancı- Öznur Yıldırım

Tanıtım


Kitabın adı: Yabancı-Şahmeran
Yazarın adı: Öznur Yıldırım
Yayınevi: Pegasus
Baskı: 1. Baskı Mart 2016
Alınan tarih: 21 Nisan 2016
Sayfa: 600
Seri sırası: 1
Fiyatı: 32,50₺
Puanım: 5/10


Arka kapak:


Sen cennetin varlığından gurur duy, ben cehennemi istiyorum.
 
Yağan kar şiddetini gitgide artırıyor, koyu renk saçlarıma tutunan kar tanelerinin sayısı çoğalıyordu. Konuşmadı, konuşmadım. Sessizlik... Aramızda her daim geçerli olan bir alfabeydi sessizlik. Ben de bu alfabeye bir kez daha boyun eğdim ve uzun, titreyen parmaklarımı avuçlarımın içine bastırdım. Elimi yanıma indirdiğimde avuçlarımda eriyen kar yere damladı...
Rengi, kan rengiydi.
Rengi, kaybın rengiydi.
Rengi, bir cinayetin rengiydi.





Yorumum:

Merhaba arkadaşlar..
Sanırım Yabancı'yı okumayan, duymayan, şanını şöhretini bilmeyen yoktur. Kitap daha çıkmadam birkaç gün önce başlayan dm yazıları aldım. Kitabı alacak mısın? Hemen mi alacaksın? Ne zaman alacaksın? Kitap çıktıktan sonra ise Okuyacak mısın? Neden hala almadın? Sence nasıl? Okumalı mıyım? türü bir çok mesaj aldım ve verdiğim cevap şu oldu: "hediye gelmezse ya da uygun fiyata bulmazsam almayacağım. Tarzım değil ve almam gereken başka öncelikli pegasuslarım var" demiştim.

İnstagram sayfamı takip edenler kitabı net bir dille para verip almayacağımı biliyordu. Evet sonuçta kitabı aldım. Sadece 3₺ kargo ücreti ödeyerek sahip olduğum için kitap hediye sayılır. Bu nedenle artık kitaplığımda ve bende yorumuyla karşınızdayım:
................………….................................

Öncelikle kitaptaki karakterleri ciddi anlamda sevmedim. Hal ve davranışları, tavırları, konuşma üslupları cidden çok iticiydi.
Kitap ciddi anlamda Becca Fitzpatrick'in Siyah Buz kitabını anımsattı bana. Bazı olaylar, karakterlerin arasında geçenler nedense Siyah Buz'u anımsamama neden oldu..

Ayrıca baş karakter Doğa'nın ruh hali beni çok gerdi okurken. 

Özlem adında cok sevdiğim bir arkadaşım Erasmusla yurtdışına gitmek istiyordu ve her seferinde vazgeçerdi. Sonunda sordum yani derdin ne kızım! Bana dedi ki; " Ya Günnur görmüyo musun şu yabancı dizileri. Hiçbirinde güneş yok. Sürekli kasvetli ve karanlık bir ortam sürekli melankolik bir durum. Ben gelemem öyle şeylere sıkılırım ben. Sanki yabancı ülkelere güneş doğmuyor gibi!"

Şimdi bunu neden anlattım? Umarım hissettiklerimi anlatabilmişimdir. Doğa'nın hal ve tavırları, ruh hali.. tamamen güneşsiz bir gökyüzü gibi. Kapalı. Hissiz. Mutsuz. Üç çocukla ortada kalmış 18 yaşında bir kız sanki! Hayatım sillesini yemiş gibi! Bunca kitap okudum bu kadar karanlık bir psikolojiye sahip bir kız okumadım yani! Hayat enerjisini emmişler. İçini boşaltmışlar kızın! İnanın beni çok gerdi bu durum. Yani 600 sayfa boyunca bu psikolojideki bir karakteri okumak paha biçilemez derecede beni de depresyona soktu. Güneş doğmayacakmış gibi hissediyorum! Tamam yani ailevi sorunlar yaşamış okey ama bunu yaşayan binlerce kişi var. Ayrıca hangimizin ailevi sorunu yok kı!

Ediz'i Doğa'ya oranla daha çok sevdim. Ama yaptıkları, tavırları hareketleri.. hele o belaltı hakaretleri.. nefret edilesi bir durum. Sert görünümünün arkasında yaşayan yakışıklı ve yufka kalbi hiç ilgi çekici değil ki! Sen onca laf et sonra seni sevmemi bekle! Dimi Doğacım! Beklemeyeceksin dimi seni sevmesini! Ediz'in ağzı cok bozuk cidden. Sokak ağzı konuşmalarını hiç sevmedim. Çok açık olan bu dil hoş değil! Bu kitap bir Wattpad kitabı ve malesef ki her yaşın okuyabileceği bir platform. Yazarın 97'li olduğunu da düşünerek, okuma kitlesinin biraz daha düşük yaş grupları da olduğunu düşünüyorum ve küçük yaştaki kişilerin bu kadar terbiyeden yoksun laçka  dildeki kullanımları okumalarını, öğrenmelerini istemiyorum! Zaten herşeyi yeteri kadar tv ekranlarından öğreniyorlar. En azından bir kitaba basılıp da sonsuza kadar kalıcı olması iyi değil bunun. Diziler bugün var yarın yok ama kitaplar öyle değil! Christian Greyvari konuşmalar erotik romans adı altında satılınca yetişkinlere yönelik olunca daha güzel oluyor.. Malesef ki bu romanın arkasında o ibareyi göremedim ve aileler bunu genç çocuklarına alıp bazı şeyleri daha net okumalarını istemezler bence! Yani, bir kitapta bu tarz konuşmaların olması ne derece doğru ben emin değilim açıkçası..

Kitap ince puntolarına rağmen cok akıcı. Fakat ciddi anlamda kitapta kurgu eksiklikleri var. Gerçeklik eksikliği de cabası. Yani bu kadar şeyi yapacaksın bu kadar insan içine kaçırdığın kızı sokacaksın ve kimse farketmeyecek! Çok çelişkili satırlar okudum cidden. Ediz'in Grey çakması halleri.. Emir vermeler, ukalalıkları.. sayamayacağım çok şey rahatsızlık verici.. Kendini erkek olduğu için üstün görme çabaları ve birçok iğrenç söylemi.. Okurken beni çok sinirlendirdi.

Anlayacağınız kitabı sevmedim. Kurgu yok yani. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Ada, kitapçıda çalışan, içine kapanık bir kız. Karanlık bir ruh hali içinde. Doğa'nın babası ve abisi polis. Abisi Atalay'ın görevini yaparken birisini öldürmesinden sonra işler değişiyor. Ediz, ödürülen adamın oğlu. İntikam yemini etmiş. Babasının haksız yere öldürüldüğünü ve suçlu olmadığını kanıtlamak istiyor. İntikamını almak istiyor. Babası bir abukat ve ona karşı yapılan bazı oyunlar var. Ediz intikamını almak için Doğa'yı kaçırıyor ve hikaye başlıyor.. Bu kitaba polisiye diyenler, sanırım ciddi olarak polisiye okumamışlar bence. Kitaptaki tek şey polislerin aslında beceriksiz olduğunu göstermek olmuş. İki kişiyi yakalamaktan acizler resmen kitaba göre. Bir liseye kaydoluyorlar orada günler geçiriyorlar. Sınavlara bile giriyorlar ama polisler onları orada bile bulamıyor. Nasıl oluyor da bu kadar rahatça gezip tozup hareket ediyorlar! Birkaç olayla heyecan katılmaya çalışılmış ama malesef ki olmamış. Polis teşkilatının birbirinden haberi yok heralde diğer ilçelere haber vermemişler mi! Bana çok mantıksız geldi. Kurgu çok hatalı ve eksikti. Ediz'in "asarım keserim ben Ediz Çağıran'ım ulan!" tavırları hiç bir tadı olmayan satırları okumama sebep oldu. Bu kadar övülen bu kadar sevilen bu kitabı ben sevmedim arkadaşlar. Hiç sevmedim. Tamam yazarı tebrik ediyorum güzel betimlemeleri vardı. Okurken bazıları ciddi anlamda çok beğendim ama! Yeterlı değil bu! Betimleme yapılacaksa denemeler yazsın hikayeler yazsın. 600 sayfalık bir kitabı okurken malesef ki "wooowwww kurgu olmamış ama betimlemelere beş yıldız veriyorum" diyemedim. Kitap lise düzeyinfeki gençlerin okuyup sevebileceği bir kitap fakat bazı konuşma tarzları ve çirkin üslup, bence kitabı onların da okumaması gerektirdiğini düşündürttü bana.

Yazara ve emeğine saygım sonsuz, bunu herkes başarıp ta Pegasus gibi büyük bir yayınevinden asla kitap çıkaramazdı! Bu büyük bir başarı ama.. kitabı sevemedim ve ciddi anlamda hiç beğenmedim. Tüm objektif düşüncelerimle bunları yazıyorum. Kitapla ilgili yorumlara dahi bakmadım çünkü herkesin aşık olduğu bir kitap ama buram buram aşk kokan bu kitabı ben sevmedim.. Yazarın başarısını görmezşikten gelemem. Küçük yasına rağmen buraya kadar gelmek, bu kadar çok satan bir kitap yazmak büyük başarı ama.. Çok satmak bence önemli değil.. Ayrıca (sözüm Öznur için değil) her yazı yazan ve kitap çıkaran ya da kitap çıkarmaya çalışan "yazar" sıfatını almamalı! Bence yazar olmak herkesin harcı olmamalı diyorum..


Çok üzgünüm ama geçer not veremeyeceğim..

Devam kitabı çıkınca onu da alıp okurum muhtemelen. İkinci kitabı çıkana kadar sevgilerle..


28 Nisan 2016 Perşembe

Babil Taşı-Genevieve Cogman

Tanıtım


Kitabın adı: Babil Taşı Görünmez Kütüphane
Orjinal adı: The İnvisible Library
Yazarın adı: Genevieve Cogman
Yayınevi: Timaş
Baskı: 1. Baskı Mart 2016
Alınan tarih: 13 Nisan 2016
Sayfa: 384
Seri sırası: 1
Fiyatı: 24.50₺
Puanım: 8/10


Arka kapak:

Gizli ajanlar, çalıntı kitaplar, kaosun hüküm sürdüğü bir dünya... Tehlikeli bir görevin peşinde, olağanüstü yaratıklar, kontrolsüz sihir ve sırlarla dolu bir hikâye...
 
Gizemli bir kütüphanenin casusu Irene, yardımcısı Kai ile birlikte alternatif bir evrendeki Londra'ya göreve giderken, aradıkları kitabı bulmaya çalışmanın başlarına bu kadar bela açacağını düşünmemişlerdi. Kötücül perilerin, ejderhaların, zeki dedektiflerin, gözünü hırs bürümüş rakiplerin ve onları öldürmeye niyetli düşmanların arasında kaldıkları bu dünyada, Irene ve Kai’nin yapmak zorunda oldukları tek bir şey vardı: Kitabı herkesten önce ele geçirmek...

Sherlock Holmes'ün Londra'sını, Doctor Who'nun zekâsını, Harry Potter'ın sihirli dünyasını seviyorsanız; bu kitabı sevmemeniz mümkün değil!




Yorumum:

Öncelikle kitabı beğendiğimi söylemek istiyorum. Fakat, kitapra eksiklikler hissetmedim değil. Ayrıca kitap bana sürekli "Ruhlar Üçlemesi" serisini anımsattı. Yazar bence bir çok fantastik romandan etkilenmiş bence. Arka kapak yazısından da bunu anlayabilirsiniz.

İrene bir kütüphane casusu. Çoklu Evrenler( Paralel World.. Adı böyleydi sanırım. Doctor Who izleyenler iyi bilirler). Bir çok boyutta bulunan nadir ve zor bulunan kitapları Gerçek Kütüphane adı altında topluyorlar. Kitaplar zamanla kaybolsa ya da değişime uğrasa bile orada hep var oluyorlar. İrine ve yardımcısı Kai de, yine nadir bulunan bir kitap olan Grimm Masalları'nı kütüphaneye eklemek için görevlendiriliyorlar. Başta buna ulaşmak kolay gibi görünse de; işin içine vampirler, periler, ejderhalar girince olaylar sarpa sarıyor. Kitaba ulaşmak hiç bu kadar zor olamazdı değil mi?!

Kitap akıcı ve güzel bir dille yazılmıştı ama bana bu vampirler periler falan biraz zorlamasyon gibi bir his bıraktı. Yani başka şekilde yazılsa daha da dikkat çekici bir kitap olabilirdi. Kitap okuduğum bir çok romanı anımsattı bana. Her çiçekten bal almış yazar. 

Ne olursa olsun ben kitabı sevdim. Zaten bu türü de seviyorum ve okumak güzel oluyor. Şans vermenizi tavsiye ederim:)


23 Nisan 2016 Cumartesi

Ay Düşerken- Nadia Hashimi

Tanıtım


Kitabın adı: Ay Düşerken 
Orjinal adı: When The Moon is Low
Yazarın adı: Nadia Hashimi
Yayınevi: Lemur
Baskı: 1. Baskı, Nisan 2016
Alınan tarih: 20 Nisan 2016
Sayfa: 24₺
Fiyatı: 336
Puanım: 8.5/10


Arka kapak:

Nadia Hashimi, Afganistan’daki küçük bir ailenin dramatik hikâyesini anlatırken günümüz dünyasının en önemli sorunlarından birine ışık tutuyor.
- Khaled Hosseini-
Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş kitaplarının yazarı.
 
Tek hayalleri vardı: Mutlu, huzur ve barış içinde yaşayacakları bir ülke... Kendi ülkelerinde bulamadıklarını yabancı bir ülkede bulabilmek için tehlikeli bir yolculuğa çıktılar.
 
Mahmood’un, ilkokul öğretmeni Fereiba’ya duyduğu aşk bütün aşklardan daha büyüktü. Ne var ki, eğitimli, işleri güçleri olan, huzur içinde bir hayat yaşayan bu insanların mutlu dünyaları, ülke savaşa girip, Taliban yönetimi ele geçirince yok olmuştu.

Mühendis Mahmood, Taliban rejiminin hedefi haline geldi ve öldürüldü. Üç çocuğuyla Kâbil’den kaçmak zorunda kalan Fereiba’nın hayatta kalmak için tek umudu vardı: Avrupa’ya geçmenin bir yolunu bulmalı ve İngiltere’deki kız kardeşine ulaşmalıydı. Sahte belgeler ve yolda karşılaştıkları karanlık adamların yardımıyla gecenin karanlığında İran’a geçtiler. Bitkinlerdi, kalpleri kırıktı ama yenilmemişlerdi. Türkiye üzerinden Yunanistan’a kadar kaçtılar. Ancak kalabalık bir çarşının ortasında kaderleri tersine döndü ve ergen yaştaki oğlu Saleem aileden ayrı düştü.

Çok zor bir karar vermek zorunda kalan Fereiba, iki çocuğuyla yola devam ederken Saleem, Avrupa başkentlerinin sokaklarında sürünen kaçak mültecilerin arasına, yeraltı dünyasına düştü. Avrupa’nın bir yanında Fereiba, bir yanında Saleem, yeniden kavuşmaya ve kuracakları yeni hayat için bir yer bulmaya çalışıyorlardı.




Yorumum:

Öncelikle, "Kabuğunu Kıran İnci" kadar beni etkiledi kitap. O kitabın da devam kitabının geleceğini biliyorum. Bence bunun da devamı gelecek. Kesin gelecek. Gelmeli!! Gelmeli yani!! Devamı olmalı bu kitabın!!

Fereiba'nın hayatını okumak beni çok heyecanlandırdı. Yaşadığı tüm koşullara ve özgürlük arayışına rağmen yine de umudunu ve mutluluğunu kaybetmemesi hoşuma gitti. Ya insan zora girince mi bu kadar güçleniyor bilmiyorum ama benim başıma gelse acaba ne yapardım bilmiyorum.

Üç çocuğuyla yollara düşen Fereiba'nın oğlu Saleem mültecilerin arasına düşüyor ve ailesinden bambaşka bir yerlere sürüklenmiş buluyor kendini.

Kitapta bolca Türk isimleri okuyoruz. Çünkü, barış huzur ve mutluluk arayan ailenin yolu Türkiye'ye de düşüyor. Kendini kitaba bu yüzden daha da yakın hissettim.

Kitabın sonu tamamen bir devam kitabı varmış gibi bitti. Bakalım devamı gelir mi? Bence gelmeli. Merakla bekliyorum:) Bu kitabı okuyun derim.. Bu yazarı okuyun derim..



22 Nisan 2016 Cuma

Kitap Gezgini- Mechthild Glaser

Tanıtım


Kitabın adı: Kitap Gezgini
Orjinal adı: Die Buchspringer
Yazarın adı: Mechthild Glaser
Yayınevi: Altın Kitaplar
Baskı: 1. Baskı, Şubat 2016
Alınan tarih: 2 Mart 2016
Fiyatı: 20₺
Sayfa: 328
Puanım: 9/10


Arka kapak:


Alexis Lennox bir gece, yıllar önce ayrılmak zorunda kaldığı ailesinin yanına geri döner. Ama bu kez yanında kızı Amy vardır.

Amy, annesinin neden buralardan ayrılmak zorunda kaldığını bilmemekle birlikte, Lennox ailesinin sahip olduğu yetenekten de habersizdir. Bu yetenek, Amy’nin her zaman içinde bulunmak istediği edebiyat dünyasına açılan kapının anahtarıdır. Amy bundan sonra istediği zaman Alice Harikalar Diyarında’da Kupa Kraliçesi ile çay içebilecek, Ormanın Kitabı’nda Mogli’ye maceralarında eşlik edebilecektir. Çünkü o bir Kitap Gezgini’dir.

Ne var ki hiçbir şey Amy’nin istediği gibi gitmez. Çünkü edebiyat dünyası tehlike altındadır. Ve yavaş yavaş bütün masallar yarım kalmaktadır.




Yorumum:

Öncelikle kitabı genel hatlarıyla beğendim. Kitaptaki tek sinir olduğum olay, Amy'nin annesine sürekli Alexis demesiydi. Ya ben kitabın başlarında bunları arkadaş yada kardeş sandım yani. O derece rahatsız etti beni bu durum. Evet yabancı insanlardan anne-baba kültürü çok yok ama ilk defa bu kadar dikkatimi çekti bu durum ve benim için cidden rahatsı ediciydi. Su ana kadar okuduğum hiçbir kitapta annesine adıyla hitap eden bir karakterle karşılaşmadım. Hatırlamıyorum yani!! Neyse artık!!

Kitabın içeriği bu şekilde bölümlerle ayrılmış. Kitabı okuduktan sonra, bilmediğim bir kaç kitabın da adını öğrenmiş oldum. Bu tarz kitaplar hoşuma gidiyor. Kitabı sevmemdeki bir diğer etken de olayların monoton geçmemesiydi. 

Son olarak kitabı nedense, Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer adlı seriye benzettim. Aslında zerre alakaları yok. Orada zaman yolculuğu var. Fakat nedense sürekli o seri aklıma geldi. Tekrar belirtiyorum iki kitabın da alakası yok. Bazı durumlar nedense o kitabı anımsattı..

Ay Günlükleri Serisi'ni de unutmamak gerekir.

Bu kitabı okuduktan sonra, aslında kitapların bizim için ne kadar önemli bir yer kapladığını daha iyi anladım. Bizler, onları o kadar benimsedik o kadar sevdik ki! Bazen kendimizi onlara müdahale etmek isterken buluyoruz değil mi? Once Upon A Time dizisi de bunlara örnek olabilir. Bu türü sevmeye başlıyorum. Kült romanların farklı şekilde karşımıza çıkmasını çok seviyorum. Gerçekten Kitap Gezgini denen şey olsaydı, bence kitaplar çekilmez bil hal alırdı. Çünkü bir kitabı okurken herkesin beklentisi ve son anlayışı farklı. Bu nedenle en iyisi kitapların orjinal şekillerde kalmaları:)

Şimdi yorumuma geçeyim yavaş yavaş..




Alexis ve kızı Amy, yıllar önce Alexis'in ayrıldığı ailesinin yanına gitmeye ve orada bir tatil yapmaya karar veriyorlar. Alexis, bazı sebeplerden dolayı burayı terketmiş durumda ve Amy bu durumun sebebini de bilmiyor.

Ailesinin büyük bir sırrı var. Yetenek diyelim. Bu yetenek, kitapların içinde gezebilmek. Lennox ailesi yıllardır kitap gezgini olarak hayatlarını sürdürüyorlar.

Herşey güllük gülistanlık değil ama! Herşey peri masallarındaki gibi değil! Başta eğlenceli görünen bu durum aslında bir sürü tehlikenin de habercisi.

Kitap Gezgin'lerinin amacı, edebiyat dünyasını korumak ve hikayelerde olası değişiklikleri engellemek. Edebiyat dünyasının koruyucusu gibiler.

Gizli Kütüphane.. Gençlerin eğitimlerini burada tamamladıkları ve güvenli şekilde edebiyat ortamında gezdikleri yer. Taş Çember'e gidip, istedikleri hikayede gezebiliyorlar. Fakat, herşey böyle mi devam ediyor? Alexis'in sırrı ne?! Amy neden diğerlerinden daha yetenekli?! 

Birileri yada birisi hikayeleri yarım bırakmaya, onları değiştirmeye niyetli.

Edebiyat dünyasındaki bu sıkıntıları çözmek de Amy'e kalıyor. Evet kitabı cidden beğendim. Farklı bir anlatımı vardı ve bir sürü farklı kitap ismi de öğrenmeme vesile oldu. Bu kitaba şans verin derim:)

Gölgeler-Paula Weston

Tanıtım:


Kitabın adı: Gölgeler
Orjinal adı: Shadows
Yazarın adı: Paula Weston
Yayınevi: Yabancı
Seri sırası: 1
Sayfa: 336
Fiyatı: 20₺
Baskı: 1. Baskı Ocak 2015
Alınan tarih: 11 Nisan 2016
Puanım: 7/10


Arka Kapak:

Gaby Winters yaklaşık bir yıl önce ikiz kardeşi Jude’u bir trafik kazasında kaybetmişti. Kazadan sonra bedeni iyileşmişti ama acısı hâlâ ilk günkü gibi tazeydi ve kâbusları bitmiyordu: Her gece kâbuslarında iblislerle ve cehennemin diğer yaratıklarıyla savaşıyordu.
 
Ve sonra karşısına Rafa çıktı. Rafa, sadece kâbuslarında sık sık gördüğü çocuk değildi, aynı zamanda ikiz kardeşi Jude’la da bir geçmişleri olduğunu iddia ediyordu. Gaby, hayatı ve kendi hakkında bildiğini düşündüğü gerçeklerin sadece birer yalan olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı ve bulması gereken gerçekler kâbuslarındaki gölgelerde gizliydiler.
 
Rafa kimdi? Refaimler kimlerdi? Ve en önemlisi Gaby kime güvenebilirdi?
 
 “Sıkı, zekice yazılmış ve farklı… Okuduğum en iyi melek temalı kitaptı!” – Alpha Reader




Yorumum:

Selam arkadaşlar..
Evet, öncelikle kitap hakkında düşüncelerim resmen inişli çıkışlı. Şuan şahane bir kitaptı diyip bir süre sonra bana hissettirdikleriyle sevmediğim bir kitap haline gelebilir yada suan çok kötüydü diyip bir süre sonra bana olumlu düşünceler hissettirebilir. Bu nedenle çok ama çok arada kaldım. Kitabı sevdim diyip sonradan sevmemezlik yaparsam siz bana bakmayın yada tam tersi durum olursa. Ben bir kitabı okuduktan sonea hic bu kadar arafta kaldığımı hatırlamıyorum.

Yoruma nerden başlamalıyım onu bile kafamda düşünemiyorum. Karmaşık duygular içerisindeyim.

Başlarda çok beğendim. Ortalarda sıkılarak okudum. Sonlarını ışık hızında okudum. Böyle ilginç bir deneyim yaşadım.

Normalde melekli kitapları cok sevmiyorum. Bilmiyorum bana, bazı şeylerle dalga geçiliyormuş izlenimi bırakıyorlar. Bu yüzden sıcak bakamıyorum ve akıcı da okuyamıyorum. Ama Gölgeler beklediğimden daha akıcı okuduğum melek temalı bir kitap oldu.

Bazı sayfalar bana çok zoraki yazılmış gibi hissettirdi. Bazı sayfalar ise heyecanımı doruklara çıkardı.

Kişilere hiç ısınamadım ama. Böyle bazı isimler damdan düşer gibi, sanki ben onları tanıyomuşum da onların her şeylerini bilmem gerekiyormuş gibi, ön bilgi verilmeden kitaba dahil olmuş gibi hissettirdi. Yani kendimi afallamış buldum bazı kişiler yüzünden:) 

Yahu ne çok dertlenmişim okurken hehehe.. Ben yoruma geçeyim en iyisi:)

Gaby Winters. Bir sene önceki bir kazada ikizi Jude'u kaybediyor ve hayatına şekil vermeye çalışıyor. Bu konuda en büyük destekçisi en yakın arkadaşı Maggie. 

Sürekli rüyalarında iblisler falan görüyor ve sürekli aynı kişiyi görüyor.

Bir gün karşısına Rafa çıkıyor ve farkediyor ki bu kişi rüyalarındaki kişi. Rafa ile karşılaştıktan sonre herşey bir anda arap saçına dönüyor. 

Yaşadığı hiçbir şey gerçek değil! Kendisini aslında farklı bir dünyada bulması da an meselesi.. Kime güvenmesi gerektiği ise kocaman bir soru işareti?!





21 Nisan 2016 Perşembe

Doctor Who En Sevdiğim Bölümleri

Selam arkadaşlar. Öncelikle bu postu neden hazırlıyorum bilmiyorum ama hazırlamak istiyorum. Evet Doctor Who hayranıyım. Bunca zaman bir çok dizi izledim ama DW başka.. Onun gibisi yok!!

İlk sezonu çok sevmedim. İkinci sezon David Tennant 10. Doktor ünvanıyla girince işler değişti. Matt Smith 11. Doktor olarak girince de benim kayışlar koptu.Gelmiş geçmiş en iyi doktordu bence..

Peki ben en çok hangi bölümleri çılgınlar gibi yüzlerce kere izledim? İşte yanıtım:





1. SEZON 
8. Bölüm Father's Day
12. Bölüm Bad Wolf

2. SEZON
0. Bölüm The Christmas İnvasion
4. Bölüm The Girl İn The Fireplace

3.SEZON
0. Bölüm The Rubaway Bride
1. Bölüm Smith And Jones
10. Bölüm Blink

4. SEZON
1. Bölüm Partner Of Crime
2. Bölüm The Fires Of Pompeii
6. Bölüm The Doctor's Daugter
8. Bölüm Silence İn The Library
9. Bölüm Forest Of The Dead
11. Bölüm Turn Left
13. Journey's End

5. SEZON
1. Bölüm The Eleveth Hour
6. Bölüm The Vampires Of Venice
7. Bölüm Amy's Choise
10. Bölüm Vincent And The Doctor
12. Bölüm The Pandorica Opens
13. Bölüm The Bing Bang

6. SEZON
2. Bölüm Day Of The Moon
4. Bölüm The Doctor's Wife
7. Bölüm A Good Man Goes To War
8. Bölüm Let's Kill Hitler
12. Bölüm Clossing Time
13. The Wedding Of River Song

7. SEZON
1. Bölüm Asylum Of The Dalek
2. Bölüm Dinosaurs On A Spiceship
11. Journet To The Centre Of The TARDIS
14. Bölüm The Name Of The Doctor
15. Bölüm The Day Of The Doctor
16. Bölüm The Time Of The Doctor

8. SEZON
1. Bölüm Deep Breath
13. Bölüm Last Christmas

9. SEZON
7. Bölüm The Zygon İnvasion
8. Bölüm The Zygon İnversion
13. Bölüm The Husbands Of River Song




18 Nisan 2016 Pazartesi

Her Şey- Nicola Yoon

Tanıtım


Kitabın adı: Her Şey
Orjinal adı: Everything, Everyting
Yazarın adı: Nicola Yoon
Yayınevi: Pena 
Baskı: Şubat 2016
Alınan tarih: 14 Nisan 2016
Fiyatı: 25₺
Sayfa: 344
Puanım: 9/10


Arka kapak:

EN BÜYÜK RİSK HİÇ RİSK ALMAMAKTIR.

Bazen en sevdiğim kitapları sondan başa tekrar okurum. Son bölümden başlar ve başa kadar tersten okurum. Bu şekilde okuduğunuzda, kitabın bölümleri de umuttan çaresizliğe, kendini tanımaktan şüpheye doğru gider. Aşk hikâyelerinde çiftler sevgili olarak başlar, sonunda yabancı olurlar. Yetişkinliğe ulaşma kitapları yolunu kaybetme hikâyelerine dönüşür. En sevdiğiniz karakterler yeniden doğar. Benim hayatım bir kitap olsa ve tersten okunacak olsa, hiçbir şey değişmezdi. Bugünün dünden hiçbir farkı yoktu. Yarın da bugünle aynı olacaktı. Maddy’nin Kitabı’nda, bütün bölümler birbirinin aynısıydı. Olly’ye kadar.
 
“Muhteşem ve şiirsel.”
The New York Times Book Review
 
 “Kalbinizi ısıtacak bu hikâye, umut ve hayallerle sarılı aşkı tüm riskleriyle kabullenerek normalin ötesine geçiyor.”
Kirkus Reviews
 
“Okumaya başladığınızda her şeyi bırakmak istemenize yol açabilir... bu lanetli aşk masalına kapılmamak çok zor.”
The Times
 
“Bizi mahvedecek kadar güçlü bir aşk üzerine kurulu bu olağanüstü ilk roman, bir ilk roman için fazla iyi. Şefkatli, yaratıcı ve güzel anlatımıyla; şaşırtan sonuyla Her Şey bu yıl okuduğum en güzel kitaplardan biri.”
Jodi Picoult
 
“Müthiş, Nicola Yoon tamamen eşsiz ve güzel bir okuma deneyimi yaşatıyor. Muhteşem yazısı, bir aşk hikâyesini kimsenin anlatmadığı gibi anlatmak için özgün çizimleriyle iç içe geçiyor. Bunun gibi bir kitabı okumuş olamazsınız.”
 David Arnold, 
“Bazen tamamen farklı ve inanılmaz MÜKEMMEL bir kitapla karşılaşırsınız. Günlük parçalarından kitap yorumlarına, çizimlerden mesajlaşmalara, Maddie ve Olly’nin aşk hikâyesi acı, tatlı ve cesur. Herkesin okuması gereken bir kitap.”
Justine Magazine
“Her Şey’in her şeyi var... romantizm, cesaret ve zekâ. Nicola Yoon’un kitabı ve sesi, kitabı bitirdikten sonra bile uzun süre benimle kaldı.” 
Danielle Paige




Yorumum:

Beyaz oda.. Hiç olmadık şeylere alerjisi olan Madeline Whittier. Ağır İmmun Yetmezliği hastası. Balon bebek hastalığı. Madeline'in kısaca dünyaya alerjisi var. Böyle başlıyor kitap.

Madeline için hayat dört duvardan ibaret. Herşey onun için özel olarak izole ediliyor ve ona veriliyor. Çok zor bir hayat. Umudunu hiç kaybetmemiş olması da onun için çok büyük bir nimet gerçekten.

Herşey onun için monoton bir düzende gidiyor. Taa ki yeni komşuları Olly ve ailesi taşınans kadar. Olly tamamen hayatını değiştiriyor Madeline'in gerçekten değiştiriyor. Hele o son sayfaları okurken şok geçirdimz öyle pis spoiler içeriyor ki sonu! Şahaneydi kitabı çok beğendim. Okuduğum en güzel anlatımlı kitaplardan birisi oldu. Hayatımızın pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve bir anda nasıl tepetaklak olabileceğiniz öğreten bir kitaptı. Cidden çok sevdim. Sevdiklerinizi kaybetmenin acısını, yine sevdiklerinizi kaybetmemek için, onların hayatını nasıl değiştirebildiğinizi görmeniz için şahane bir kitaptı. Ben bunu yaşasam sanırım asıl o zaman hayata küserdim galiba.. Neyse siz kısaca bu kitabı okuyun derim ben..



14 Nisan 2016 Perşembe

Kusursuz Katil-Ward Larsen

Tanıtım:


Kitabın adı: Kusursuz Katil
Orjinal adı: The Perfect Assassin
Yazarın adı: Ward Larsen
Yayınevi: Agapi
Baskı: 1. Baskı Mart 2016
Alınan tarih: 14 Nisan 2016
Sayfa: 480
Fiyatı: 22₺
Puanım: 8/10


Arka kapak:

Devletlerin, dünya üzerinde kontrolü elde tutmak için verdikleri güç savaşı tarihi yönlendirir. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve tek bir mükemmel an tarihin akışını değiştirebilir… 

Atlantik Okyanusu’na tek başına açılan Amerikalı genç Doktor Christine Palmer, şaşırtıcı bir keşif yapar; soğuk sularda hayatta kalan bir adam, kurtulmak için ahtapot gibi ona yapışır. Fakat bu sağ kalan kazazedede göründüğünden çok daha fazlası vardır.

David Slaton bir Kidon’dur; iyi eğitimli, oldukça titiz ve çok tehlikeli bir suikastçı. Kidon, hem avcı hem de avdır ve kendisiyle beraber çevresindekiler de ciddi bir tehlike içindedir. Bu tehlikeden sıyrılmak için zamana karşı yarışmak zorundadır.

Ödüllü yazar Ward Larsen, casusluk ve entrikanın çetrefilli öyküsünü, bir keskin nişancı hassasiyetiyle dokumuş.




Yorumum:

Christine Palmer, tek başına Atlantik Okyanusu'na açılmış şekilde karşımıza çıkıyor. Bir anda karşısına suyun içinde yardıma muhtaç bir adam çıkıyor. Adam ingilizce bilmiyor gibi. Söylenenlere ne tepki veriyor ne de konuşuyor.

Devletlerin, dünya üzerinde kontrolü elde tutmak için verdikleri güç savaşı tarihi yönlendirir. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve tek bir mükemmel an tarihin akışını değiştirebilir…

İşte şu paragraf, suan kitapla ilgili düşüncelerimin bir kısmının özeti gibi.. Her zaman devletler arası politikalardan, entrikalardan, siyasi şaklabanlıklardan, siyasetin magazin bülteni gibi ağıza sakız oluşundan her zaman nefret etmişimdir ve bu kitap bana bir kere daha bunu kanıtladı. Söyleyecek söz bulamıyorum. Okuduğum en stratejik kitaplardan birisiydi. Polisiye-gerilim diye düşündüm başlarken ama şuan okuduğum kitap bunun çok ama çok ötesinde çıktı. Gercekten anlatıma hayran kaldım.

David Slaton bir kidon. Bir suikastçi. Çok tehlikeli ve aranan birisi.

Kitabı okurken Christine'e sinir oldum. Yani resmen dertsiz başına dert aldı. Yahu okyanusa tek başına açılmak neyin nesi!! İnsanlardaki bu ilginç fantaziler beni delirtiyor. Bir film vardı çok oldu izleyeli. Kapak resminde "insanın başına ne gelirse meraktan gelir" yazıyordu. Korku filmiydi ve ciddi anlamda meraklı insanların başına gelen dehşet olayları anlatıyordu. İşte macerayı her zaman çok abartılı aramamak lazım sanırım. Kadın başına derdin ne Christine.. 

Okuduğum satırlar su gibi aktı. Kendimi bir film karesinin ortasında gibi hissettim sürekli. Devletler arasındaki gizli olaylar gerçekten sinirimi bozdu. Durumdan cok bahsetmek istemiyorum çünkü zaten tadı orada.

Kitap çok ilginç geldi bana. Kitabı sevdim. Ama benim icin tahmin edilebilir bir sondu. Okumak isteyenler bence bekletmesin. Güzel bir kitap okuyacaksınız.



9 Nisan 2016 Cumartesi

Fobi- Wulf Dorn

Tanıtım


Kitabın adı: Fobi
Orjinal adı: Phobia
Yazarın adı: Wulf Dorn
Yayınevi: Pegasus
Baskı: 1. Baskı Mart 2016
Alınan tarih: 5 Nisan 2016
Fiyat: 29₺
Sayfa: 352
Puanım: 9/10


Arka kapak:


Kapıları kilitle!
Korku soğuk hava gibi
İçeri sızmak istiyor…
 
Dondurucu bir kış gecesi kocasının arabası evin önünde durur. Sarah kocasını karşılamaya iner ama mutfaktaki adamın o olmadığını anlar. Yabancı eve arabalarıyla gelmiş, içeri kocasının anahtarıyla girmiş ve onun gibi giyinmiştir. Sarah’nın ise yüzünde yara izleri olan ve kendisine karısıymış gibi davranan bu adama inanmış gibi yapmaktan başka çaresi yoktur, çünkü altı yaşındaki oğlu Harvey yukarıda uyumaktadır. Kendisi ve oğlu kestiremediği bir tehlikenin ortasındadır. Kocası kayıptır. Sarah’nın kâbusu ve mücadelesi işte o gece başlayacaktır…
 
“Ürkütücü! Dorn okuduktan sonra insan ışığın değerini daha iyi anlıyor.” Bunte
 
“Dorn okuyucuyu büyülüyor ve korku dolu bu hikâyeyi gerçekte yaşıyormuş gibi hissettirmeyi ustaca başarıyor. Dâhiyane.”
Paul Cleave
 
“Wulf Dorn bu işi iyi biliyor. Abartılı bir dil kullanmıyor ve ucuz numaralara kalkışmıyor.” Süddeutsche Zeitung
 
“Çok zekice yazılmış, bir nefeste okunan bir roman.” Andreas Eschbach
 
 “Almanya’nın en iyi psikolojik gerilim romancılarından biri.” Brigitte
 
“Wulf Dorn’un yazım sanatı hayatımızdaki deliliğin labirentlerinde gezinerek okuyucularına ipuçları bırakıyor ve gerilim türünü adeta
 baştan yaratıyor.” La Stampa
 
“Heyecandan ve meraktan sizi uykusuz bırakacak nefes kesici bir gerilim.” Ruhr Nachrichten




Yorumum:

Öncelikle beni tanıyanlar az çok favori yazarlarımdan birinin de Wulf Dorn olduğunu bilirler. Evet bu kitap hariç 4 kitabını okudum ve hepsi birbirinden şahaneydi. Bu nedenle beklentim yüksekti kitapla ilgili.. Şuan bu satırları kitabı daha elime almadan yazıyorum. Kitap beni umarım hayal kırıklığına uğratmaz. Ne zaman büyük umutlarla bir kitaba başlasam mutsuz oluyorum. Ben beklentimi düşük tutayım ve kitabı okumaya başlayayım...

Evet, buyrun yorumum..

Öncelikle, diğer dört Wulf Dorn kitabına oranla biraz daha az aksiyon ve korku hissettim. Deli gibi meraklanarak okudum ama diğer kitaplardaki gibi korkmadım ve tedirgin olmadım. Kitabı çok sevdim ama. Farklı bir kitaptı. Diğerlerinden hafifti ama bu şahane olmadığı anlamına gelmiyor. Hissettirdiklerini farklıydı.. Muhteşemsin Wulf Dorn!!

Sarah, eşi Stephen ve oğlu Harvey ile yaşıyor. Maddi durumları iyi bir aile. Sarah ve eşi arasındaki bağ eskisi gibi değil. Birbirlerinden son zamanlarda biraz da olsa uzaklaşmışlar. Herkes kendi hayatını yaşıyor gibi.

Bir gece, eşi iş gezisindeyken, Harvey korkarak annesinin yanıma geliyor ve camını bir adamın tıklattığını söylüyor. Bunun akabinde de birşey olmadığı, ağacın dalının kırıldığını düşünüp rahatlıyorlar. Sonrasında, eve gelen eşini duyan Sarah, yanına gidiyor ve malesef ki karşındakinin eşi olmadığını, aynı onun gibi giyinmiş, onun gibi davranan bir yabancı olduğunu farkediyor.

Tabi bu duruma kimse inanamıyor. Haliyle inanılması zor bir durum ama gerçek öyle değil malesef. Hayatlarının tehlikede olduğunu ve eşinin kayıp olduğunu idrak eden Sarah için işler değişmeye başlıyor.

Mark, Psikiyatrist. Fakat yaşadığı trajik bir olaydan sonra sevdiği kadını kaybedince işini bırakıyor. Sürekli korku içerisinde. Bu durum onu çok etkilemiş ve mesleğini de bırakmasına sebep olmuş. Sarah'nın çocukluk arkadaşı Mark. Beraber büyümüşler ve Sarah ondan yardım istemekten başka çare bulamıyor.

Kitaptaki psikopatı resmen testeredeki o yaşlı hasta adama benzettim( adını unuttum). Bazı şeylerin adaleti farklı şekilde verilmeli değil mi! Mesela dün yaşanan Özgecan cinayet zanlısının basına gelenler. Adalet farklı yollardan sağlanıyor.. 

Wulf Dorn kitaplarında Türk isimleri görmek hoşuma gidiyor. Sebepsizce seviniyorum görünce. Ayrıca Wulf Dorn kitaplarını okuyanlar bilirler ( okumayanlar için spoiler olabilir). Nedense her zaman sorunlu bir psikolog oluyor. Wulf Dorn bana, onlarında sorunları olabileceğini sürekli hatırlatıyor:)

Bazı olayların Müslümanlık adı altında, din adı altında vs... yapılmasına karşıyım.. İnsan canına kıymak.. düpedüz şirk değil mi!

Evet, kitabı okurken "ben Mark'ı bir yerden hatırlıyorum" diye diye okudum. Unutkan bir insanım ve isim hafızam cok kötü. Bu yüzden hatta ilk elime Hain Yüreğim kitabını aldım Mark'ı bulmak için ama bulamadım.. Sonsözde ise Mark'ın Psikiyatrist romanından hatırladığımı gördüm.. İşte bu kadar şahane birşey Wulf Dorn okumak. Ne yapıp edip birşeyleri birbirine bağlıyor adam. Şizofren ve Oyunbaz'ın arasında bağ gibi.. Her biri ayrı romanlar, devam kitapları değiller ama.. Yazar resmen, beni takip ve şaşırmaya hazır olun der gibi suratımıza tokat gibi çarpıyor hikayeleri.. Çok iyisin sen çok iyisin!! Tebrik ediyorum..





7 Nisan 2016 Perşembe

Benimle Asla Tanışamayacaksın- Leah Thomas

Tanıtım


Kitabın adı: Benimle Asla Tanışamayacaksın
Orjinal adı: Because You'll Never Meet Me
Yazarın adı: Leah Thomas
Yayınevi: Novella Dinamik
Baskı: 1. Baskı Ocak 2016
Alınan tarih: 07 Mart 2016
Sayfa: 400
Fiyatı: 24₺
Cilt tipi: Ciltli
Puanım: 8/10


Arka kapak:

Ollie ve Moritz...

Onlar bizden çok farklılar.
Hayal bile edemeyeceğiniz özellikleri olan bu iki yakın arkadaşın buluşması imkânsız. Çünkü Ollie’nin elektriğe olan alerjisi hayatını tehdit ediyor, Moritz’in zayıf kalbi de bir pil sayesinde atıyor. Bir araya gelmeleriyse ikisinden birinin ölümüne neden olacak.
 
En karanlık zamanlarında birbirlerine yazdıkları mektuplarla hayatı, hissetmeyi ve sevmeyi öğrenen Ollie ve Moritz için
tüm dengeler ortak geçmişlerinin açığa çıkmasıyla değişiyor.Acaba arkadaşlıkları bu değişimi kaldırabilecek
kadar güçlü mü?
 
“Mektuplar iki arkadaşın en karanlık korkuları, deneyimleri ve gelecek kaygıları arasında gidip gelirken, kusursuz bir tempoya dönüşüyor.”
BCCB
 
“Komik ve gitgide duygusallığı artan mektuplar sayesinde heyecanlı bir bekleyiş yaratan bu kitap, zayıflığı arkadaşlıkla güce dönüştüren esprili ve olağandışı bir kitap.”
Kirkus Reviews
 
“Ollie ve Moritz, merak uyandıran, esprili ve unutulmaz karakterler... Yazarın samimi ve duygusal bir dille kaleme aldığı bu kitap, yeni favoriniz olacak.”
School Library Journal
 
“İkili, hayattan dışlanmış ve sıra dışı olabilir ama sorunları ve kalp kırıklıkları nedeniyle oluşan bağları, cana yakın, merak uyandıran bir öykü sunuyor.”
Publishers Weekly
 
Bu yarı-bilimkurgu roman şaşırtıcı sahneler içeriyor. Karakterlerin gelişimlerini okurken, kendinizi o dünyaya çekiliyormuş gibi hissedeceksiniz.”
VOYA
 
“Bu romanı etkileyici ve sayfaları hızla çevrilebilir kılan, Ollie ile Moritz’in unutulmaz anlatımları.”
Horn Book Magazine
 
2016 William C. Morris Ödülü Finalisti




Yorumum:

Selamlar herkese, öncelikle bu zamana kadar okuduğum en farklı konulu kitaplardan birisi de Benimle Asla Tanışamayacaksın oldu. Yani olay çok orjinal! Kesinlikle öyle..

Ollie, elektrik alerjisi olan bir çocuk. Öyle böyle değil ama. Elektrik onun ölümüne neden olabilir. Düşünsenize; ışık, telefon, televizyon, sinemadaki projektör.. Aklınıza ne geliyorsa.. Ollie, annesiyle beraber birlikte tüm bu "elektrik" olaylarından uzak bir yerde yaşıyorlar. Annesi, bir arkadaşı olmasını istiyor ve mektup arkadaşı edinmesini söyleyip onun gibi hasta bir başka arkadaşla tanışmasına vesile oluyor.

Moritz, kalbinde pille yaşayan birisi ve bu piller elektrik canavarı değil mi? Oliver ile asla tanışamayacaklar mı yani? Ayrıca Moritz fazla asık suratlı bence. Fakat, herkesin sırları vardır değil mi?! 

Oliver, yaşayamadığı, tadamadığı çoğu duyguya ve göremediği şeylere rağmen daha neşeli ve heyecanlı..

Bizim için basit olan şeyler onun için bir hayal, çizgi film nasıl birşey? Merakı ne kadar da tuhaf değil mi? Aslında bizim için çok basit ama onun için artık bir ütopya gibi..

Ben iki karaktere de okurken çok üzüldüm. Aralarındaki atışmaları okumak çok farklı hissettirdi. Ollie'nin yapıcı tutumu, Moritz'in külhanbeyi tavırları.. Zıt kutupların birbirlerini çekmesi gibiydi.

Moritz; hastalığını ve engellerini, etrafında sorunlu bir tip olarak kendini göstererek farkındalık yaratmaya çalışıyor. Sert çocuk tavırlarının altında aslında özgüven eksikliği mi var? Ben öyle düşündüm bilemiyorum. 16 yaşındaki Moritz, 14 yaşındaki Ollie.. Tam o geçiş dönemi yaşları.. Hayatlarındaki farkındalık dönemleri...

Kitap, bu iki karakterin mektuplaşmalarımdan oluşuyor. Okurken gerçekten kendimi sık sık birşeyleri sorgularken buldum. Aslında elimizde bize sunulan güzelliklern farkında değiliz dimi? Ama ne derler, kaybedilince değerini anlarsın! Sanırım bizimki de o hesap..

Zamanla aralarındaki bağ güçleniyor. Bu güçlenmeyi okumak bana her an gerçekleşecek bir kopma olacağını düşündürüp durdu. Yaşadıkları olaylar ikisi icin de zordu ama en zor hangisi için zordu? İşte orda emin değilim!

Kendi hayatlarını nasıl bu kadar değiştirebilir iki insan, iki mektup arkadaşı.. Nasıl odak noktası olurlar?

Çocukların arasındaki diyalog, iki hasta karakterin dışarıya nasıl göründükleriyle aslında nasıl bundan daha faklı oldukları arasındaki uçurumu bize gösteriyor.

Bir çocuk neden şiddete eğilim gösterir? Mesela evde böyle mi görüyor. Hani derler ya, evde şiddet gören çocuklar da ileride şiddete yatkındırlar.. Peki ya bu sefer durum böyle değilse! Ya bu sefer sadece "hey!! Bende buradayım. Tamam hastayım. Ama bana ucube gibi bakma şansını vermiyor bu durum size?!" deme fırsatıysa şiddet..

Kitapta abartılı bulduğum bir olay da Moritz'in görme yeteneği. Moritz gözleri olmadan doğmuş. Yani direk olarak gözleri yok. Çok ilginç bir durum bu ama yok.. Fakat Moritz, sesleri görüntüye çevirme yeteneğine sahip. O tür birşey yani. Bana bu biraz abartı geldi açıkçası. Yani böyle insanlar ne oranda vardır bilmiyorum ama düşündüğümda imkansız denecek kadar uzak geldi bana.

Ayrıca Liz'den nefret ettim. Kız resmen insanı kanser eder. Bencilin teki bence.

Kitabın sonu beni tatmin etmedi nedense.  Daha havalı olabilirdi bence. Ama sonuç olarak düşünüyorum da, ne yazılabilirdi ki? Nasıl bir son olabilirdi? En iyisi buydu sanırım.. En azından benim aklıma uçuk kaçık bir son gelmedi.. Tamam bu demektir ki sonunu sevmeliyim değil mi:)

Herkese keyifli okumalar dilerim. Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Farklı bir deneyim olacak sizin için..




5 Nisan 2016 Salı

Muzlu Pastam- Betül Güçlü

Tanıtım:


Kitabın adı: Muzlu Pastam
Yazarın adı: Betül Güçlü
Yayınevi: Müptela
Baskı: 1. Baskı Mart 2016 
Alınan tarih: 31 Mart 2016
Sayfa: 296
Fiyatı: 23₺
Cilt: Ciltli baskı
Puanım: 8/10


Arka kapak:

Gerçek bir pastacının, gerçek bir pastaya benzeyen ve en az pasta kadar tatlı bir aşk hikâyesini anlattığı bu kitap,
her yaştan okura hitap ediyor.
 
Bir tutam aşk,
Kocaman beyaz bir bulut,
Biraz peri tozu,
Azıcık inat,
 Bi’ çimdik kıskançlık,
 Bolca tutku…
 
Betül Güçlü’nün bu özel formül ile hazırladığı Muzlu Pastam’ın tadı damağınızda kalacak.
Belki bir gün sizin kapınıza da küçük bir kutu bırakırlar, kim bilir?




Yorumum:

Evet, yazarın ilk kitabı olan Süper Dadı'yı 2015 yazı okumuş ve çok beğenmiştim. Yaz döneminde okuduğum en güzel kitaplarımdan birisiydi benim için. Çocukların neşesi ve masumluğu hala beni gülümsetiyor. Sade bir kitaptı ama samimi ve güzeldi.

Muzlu Pastam kitabını okumaya başlarken de aynı sevimlilikte bir kitap okuyacağım az çok tahmin ettim. Öyle de oldu.

Destan, ailesinin okuma hayallerini bir kenara bırakıp kendi hayalleri peşinde koşuyor. Pastane açıyor ve orayı işletmekte zorlanıyor. Pastanesi zor günler geçiriyor ve bunun altından kalkamayan Destan'ın imdadına Alper yetişiyor.

Pastacılık Kursu açmaya karar veriyorlar ve Alper'in de bulduğu kursiyerlerle bu iş başlıyor. Tabi Destan içinde işler değişmeye başlıyor.

Eylül ve Giray sevgili. Aralarındaki bağı sevdim ama nedense bana çok yapmacık geldiler. Kitapta sanırım sevmediğim tek olay buydu. Yani anlayamadım. Onları hem sevdim hem nefret ettim. Eylül çok mızmız bir karakter bence ya. Yani kıza bildiğin rahat batıyor sanki:) ehehe neyse işte onları da sevdim diyelim:)

Ali Bulut, tam bir centilmen bence. Yani böyle insanlar varmı. Giray da öyle. Hepsi hayal bunların:(

Zeynep ve Alper sahneleri düşündüğümden azdı. Ama neticede onlarla ana karakter olmadıkları için beni çokca rahatsız etmedi.

Pastaneyi kurtarmak için açılan Kurs, bir sürü olayı da beraberinde getiriyor. Yeni arkadaşlıklar, dostluklar, yeni hayat arkadaşları..

Kitapta söylenecek çok şey yok. Spoiler kısmına girerim yoksa. Tatlı sürtüşmeler, sevimli konuşmalar güzeldi. Fakat, kitapta keşke birkaç Destan'ın en güzel favori tarifleri gibi bir bölüm olsaydı keşke. Yani ne alakaysa sebepsizce bunu bekledim:)



4 Nisan 2016 Pazartesi

Lanetli Kızlar- Katie Alender

Tanıtım:


Kitabın adı: Lanetli Kızlar
Orjinal adı: From Bad To Cursed
Yazarın adı: Katie Alender
Yayınevi: Yabancı
Seri sırası: 2
Sayfa: 360
Baskı: 1. Baskı Şubat 2016
Alınan tarih: 31 Mart 2016
Fiyatı: 27₺
Cilt tipi: Ciltli Baskı
İlk kitap: Kötü Kızlar Ölmez
Puanım: 6/10


Arka kapak:


Alexis Warren ruhunu satmasını bekleyeceğiniz son insandı. Halihazırda tatlı bir erkek arkadaşı, muhteşem bir dostu ve kötü bir ruhtan kurtulmuş, iyileşmekte olan bir kız kardeşi vardı zaten. Kız kardeşi Kasey’nin bir kulübe katılıp yeni arkadaşlar edinmesi Alexis’i hem endişelendiriyor hem de rahatlatıyordu.
 
Gün Işığı Kulübü’ndeki kızların hızla şapşal ve anti-sosyal tiplerden aşırı güzel ve popüler tiplere dönüşmeleri biraz garipti tabii. Ama geçen sene bu tür olaylar yüzünden başlarına gelenlerden sonra Kasey tekrar doğaüstü şeylere bulaşıyor olamazdı, değil mi?
 
Eh, Alexis yakın bir zamanda bunun cevabını alacak ve kızların iyi bir ruh olan Aralt’a yemin ettiklerini öğrenecekti. Kasey’nin durumu düzeltebileceğini pek de güvenmeyen Alexis ve en yakın dostu Megan, kulübe katılarak olayı araştırmaya karar vermişlerdi. Bu amaçla asi kıyafetlerinden ve pembe saçlarından feragat eden Alexis, yeni sıradan görüntüsünün getirdiği zerafet ve başarının bağımlısı olacaktı.
 
Çok geçmeden Alexis kulübe neden katıldığını bile unutmuştu. Yani, kendisine şimdiye kadar çok yardımcı olan ve karşılığında ufacık iyilikler isteyen Aralt’ı yok etmek için olamazdı ya?
Lanetli Kızlar, beni nefis bir şekilde ürküttü. Son sayfayı çevirdiğimde tek düşündüğümden şey ‘fazla, fazla ve daha fazla’ydı!”
—Heather Brewer, New York Times çoksatanı The Chronicles of Vladimir Tod serisinin yazarı 
 
“Genç edebiyatı hayalet hikâyelerinden hoşlanan okurlar bu kitabı ellerinden bırakamayacak.” 
Publishers Weekly 
“Dozunda korku, gerilim ve  aşk ile sayfaları hiç durmadan çevireceğiniz, umut vadeden bir ilk roman.”
Booklist




Yorumum:

Kötü Kızlar Ölmez kitabını aslında sevmiştim. Çoğu okur ciddi anlamda sevmezken, ben ortalamın üstünde beğenmistim. Tarzı farklı gelmişti. Okurken gerilmemiştim ama ilginç bir his içine sokmuştu beni kitap. 

İkinci kitabın arka kapak yazısından sonra beklentim ilkinden daha iyiydi. Fakat kitap ilkinden bir tık daha düşüktü bence. Olaysız heyecansız. Son 50 sayfaya sığdırılmış hikaye.

Arka kapak yazısını okudunuz mu? Kitapta arka kapak yazısı haricinde bir olau bulamadım malesef. Çok durağan geldi ve okurken bazen sıkıldım.

Alexis'in kardeşi bir yıl akıl hastanesinde kaldıktan sonra tekrar eve dönüyor ama arkadaş ortamına girebilmesi, arkadaş edinmesi onun için zor oluyor. Kasey, ciddi anlamda sevimsiz bir kız bence. Tam sorunlu birisi. Aslında Alexis de ondan geri kalır bir durumda değil ama en azından birkaç arkadaşı var. Körler sağırlar birbirini ağırlar..

Gün Işığı Kulübü'ne katılan Kasey iyi ruh Aralt'a yemin ediyor ve yine kendini hayaletler aleminde buluyor. Yani bir insan hiç mi değişmez anlamıyorum ben! Ne işin var oralarda! Okuluna git gel arkadaş! Bu yabancılardaki gösteriş aşkı nedir! Okul nefreti nedir!

Tabi bunu öğrenen Alexis kardeşini korumak ve dönen olayları öğrenmek için kulübe üye oluyor ve amacından sapıyor. 

Söyleyeceklerim bu kadar.. Keyifli okumalar dilerim:)


3 Nisan 2016 Pazar

İyi Psikolog- Noam Shpancer

Tanıtım


Kitabın adı: İyi Psikolog
Orjinal adı: The Good Psychologist
Yazarın adı: Noam Shpancer
Yayınevi: Pegasus
Baskı: 2. Baskı Eylül 2015
Alınan tarih: 10 Ocak 2016
Sayfa: 272
Fiyatı: 25₺
Puanım: 7/10


Arka kapak:

Psikoterapinin gizemli dünyasının kapılarını aralayan derin bir roman…

Psikolog, günlerini anksiyete hastalarını tedavi ederek, üniversitede dersler vererek ve kendi karmaşık duygusal sorunlarına bir çözüm arayarak geçirmektedir. Rutin hayat düzeni terapilere saat dörtte gelmek isteyen yeni bir hastayı kabul etmesiyle bozulur. Söz konusu hasta birdenbire sahne korkusu geliştiren bir striptizcidir. Seanslar devam ettikçe genç kadının acıları ile sırları açığa çıkmaya başlar ve psikolog ilk kez tarafsızlık kabuğunda çatlaklar oluştuğunu, vakanın içine çekildiğini hisseder. Özel yaşamı ile profesyonel hayatı arasındaki duvarlar incelmeye başladıkça psikolog da kendini zayıf noktalarıyla ve çözülmemiş problemleriyle yüzleşirken bulur.
Psikolog Noam Shpancer, bu ilk romanında psikoterapiye ışık tutarak bir tabuyu yıkıyor ve hastalarıyla birlikte okuyucuları da terapi gizeminin kalbine götürüyor. Hepsinden önemlisi, hikâyede yer verdiği karakterler ve olaylar aracılığıyla insan ruhunda şaşırtıcı bir keşfe çıkıyor. İyi ya da kötü bütün duygular, korkular, güvensizlikler, koşullar ve kararlar bireylerin varlığını ortaya koyuyor.

“Shpancer iyi bir yazar. Psikolojik destek almak isteyenler bu kitabı okuyarak onları neyin beklediğini, bir terapistin neler yapabileceğini ya da yapamayacağını görebilir.” 
-Hamburger Abendblatt

“Hikâyenin bir psikoloğun ağzından samimi bir dille kaleme alınmış olması okuyucuyu kendine çekiyor. Bu kitabı okuduktan sonra kendinizi terapiden çıkmış gibi hissedeceksiniz: hüzünlü ve biraz hırpalanmış ama geleceğe dair umutlu…”
-Stylist

“Gerçek terapiden çok daha keyifli, eğlenceli ve ulaşılabilir olan bu zarif ve insancıl roman, okuyucunun önce rahatlayıp hayatını gözden geçirmesine, sonra da onu yaşamasına yardımcı oluyor.” 
-Daily Mail

“Noam Shpancer psikoterapinin gizli dünyasının kapılarını gerçekçi bir dille, tutkuyla ve zekâyla aralıyor. Üstelik yazarın edebi becerileri gerçekten takdire şayan. Güzel bir dil, hoş bir aşinalık hissi ve insan doğasına derin bir bakış sizi bekliyor. Çarpıcı bir çıkış romanı…”
-Jonathan Kellerman

“Teori ve pratik arasındaki çatışmalara ve duygu karmaşalarına dair keyifli bir roman…”
-Schweriner Volkszeitung

“Zekice kaleme alınmış, eğlenceli ve cesaretlendirici bir kitap. Her tuhaf davranış, kişinin akıl hastası olduğu anlamına gelmez.”
-Margaret von Schwarzkopf, NDR1, Bücherwelt

“Shpancer bir terapist olarak tecrübelerini eğlenceli ve aydınlatıcı bir hikâyede bir araya getirmeyi başarmış. Psikolojiyle ilgilenenleri bu kitapta pek çok değerli ipucu bekliyor.” 
-NDR Kultur

“İyi Psikolog içinde fırtınalar kopan insanların hikâyesini anlatıyor. Küçük gözlemler, derin bir algı ve güçlü bir ateş…”
-Hr-Info, Büchercheck

“Psikoterapinin kalbine ve bir terapistin yaralı ruhuna yapılan aldatıcı bir yolculuk… Şaşırtıcı derecede yetenekli bir yazarın kaleminden çıkmış. Tecrübeli bir doktorun alçak gönüllülüğü ve bilgeliği çerçevesinde çağrışımların ve sabrın gücüyle şekillenmiş.
Bu kitabı sakın kaçırmayın!” 
-Stephen White

“Hayatı teorilerinin ötesine geçen bir bilişsel davranış terapistinin günlerine ve izlediği yöntemlere dair akıllıca kaleme alınmış, sürükleyici bir roman…” 
-Lisa Appignanesi




Yorumum:

Kitabı genel hatlarıyla sevdim. Fakat bana anlatılan vakalar çok basit geldi açıkçası. Anlatılan olayların heyecanına varamadım. Yardım için gelen hastalar sorunlarını anlatırken, içimden psikologun vereceği cevapları verebildiğimi farkettim. Bu türü sevenler için ve bu tür psikolojik olaylara ilgi duyanlar için güzel bir kitap ama tatmin edici sonu yoktu. Yer yer psikologunda tedaviye ihtiyacı olduğunu hissettirdi bana. Dersine girdiği öğrencileriyle olan diyaloglarını okumak, anlattığı hastaların durumunu okumaktan daha güzel geldi. Bu türü ilk defa okuyacaksanız bu kitapla başlamanızı öneririm. Fakat hala, "Bir Psikiyatristin Gizli Defteri" kitabının bana verdiği coşkuyu hissedemedim..