27 Şubat 2016 Cumartesi

Zehir- S. J. Bolton

Tanıtım:

Kitabın adı: Zehir 
Orjinal adı: Awakening
Yazarın adı: S. J. Bolton
Yayınevi: Pegasus
Sayfa: 495
Basım: 1. Baskı Temmuz 2012
Alınan tarih: 19 Kasım 2015
Fiyatı: 28₺
Puanım: 9/10


Arka kapak:

Kabus görmeyeceksiniz...
Çünkü uyuyamayacaksınız..

Her şey nasıl mı başladı? 
Sakin ve düzenli bir hayatım vardı, ta ki cuma sabahı saat altıya birkaç dakika kala her şey altüst olana kadar…

“Şeytani bir zekâ… Dehşet verici bir son… Klas, hızla akan, sürükleyici bir gerilim. Kaçırmak istemezsiniz…”
Lancashire Evening Post

“Elinizden bırakamayacağınız bir gerilim romanı.”
Booklist (Yılın En İyi 10 Suç Romanı)

“Soluk kesici bir gerilim.” -Daily Mail 

“S.J. Bolton’ın ilk romanı Kurban’ın ardından yazdığı Zehir tam gerilim arayanlara göre. Heyecanlı bir gerilim romanı daha…
Bolton çok iyi yazıyor.”
The Bookseller

Tüyler ürpertici, esrarengiz ve çarpıcı. Bu, uyumadan önce okunacak bir roman değil.”
News of the World



Kısa bir düşünce, öylesine..

1. Öncelikle, S. J. Bolton kitaplarını aldığımda, polisiye-gerilim olduklarını düşünerek aldım. Fakat bu yazar, olayların çok üstünde. Kurban kitabını da cok sevmiştim ama o sadece, yazarın zekasını ve kurgulama gücünü görmemiz için bir başlangıçtı. Kurban daha cok polisiye-gerilime yakındı ama Zehir kesinlikle polisiye-gerilim kitaplarından çok çok ötede. Ona bir kategori veremiyorum. Gerilim olduğu kesin. Polisiye mi? Hayır. Ortada bir sürü yılan var. İnsanların bir anda hayatına giren ve onların hayatını tehlikeye sokan. Evet ortada bununla ilgili bir sorun var! Polislerin de olaya dahil olacağı. Fakat, burda esas konu, başrol kahramanımızın bilgisi ve eğitimi. Zekası ve kıvraklığı..

Her zaman zeki başkahramanları sevmişimdir. Fakat Clara, zekasını sonuna kadar kullanan ve bize bu konuda net bilgiler öğreten birisi. Kitabı okuduktan sonra yılanlara bakış açım değişti gercekten.

Bir konuda uzman olmak, o konunun her yönünü araştırmak ve incelemek çok güzel bir durum. Hele de bunu bir iş olarak değil de bir hobi ve bir zevk olarak yapıyorsanız, bu çok çok daha iyi bir durum. Öğrendiklerinizi asla unutmazsınız ve bunlar beyninizin silinmez bir parçası olarak kalır.

2. Bu kitap bana eski heyecanlarımı hatırlattı. Küçükken hayalimde üç meslek vardı. Hiçbiri olamadım ama.. Neyse:) Ali Tıp Uzmanı, Polislik ve Veterinerlik.. Hatta babam hep, "kızım hayvanları çok seviyorsun. Bence veteriner ol sen!" derdi. Sonra ben, her gördüğüm hayvana üzülüp ağlayınca "yok kızım sen veteriner olamazsın. Ağlamaktan onları kurtaramazsın" derdi.. Evet, öyle şu televizyonlarda iş olsun diye yok kurban kesmeyin yok hayvanlara zarar vermeyin diye yürüyen, sacma sapan polemik yapan insanlardsn değilim. Üzerlerine yüzde yüz hayvan kürkü giyip sonra da "kurban kesmeyin. Hayvan katliamı" diyen boş beyinlerden yada sokakta görse kediye köpeğe çelme takan ama iş konuşmaya gelince hayvansever kesilenlerden değilim. Bize sözde sever değil hayvansever lazım!!


Yorumum:

Clara bir veteriner. Yılanlardan hayli anlayan ve bilgi sahibi birisi. Yaşadığı köyde ilginç şekilde yılanlar bir anda insanların hayatına giriyor ve onlara saldırıyor. Evlerine dahi giren bu yılanlar zamanla insanları da tedirgin etmeye başlıyor.

Zehirlenen insanlar, aslında normal insanlara cokta zararı olmayan yılan zehirleriyle zehirleniyorlar fakar olayın ölümcül hale gelmesi ve sokulan kişilerin ölmesi ciddi soru işaretleri doğuruyor.

Köyde yaşanan esrarengiz olaylar da bir yandan sizi meraklandırıyor. Olayların netreye bağlanacağını merak ediyorsunuz ve bu da kitabı çekici kılıyor. Esrarengiz ölümler, tüm köy ahalisinin sessiz kalması çok ilginç şekilde olayın seyrini değiştiriyor. 

Kitabın son 150 sayfası çıldırmak üzereydim. Olaylar hiç beklemediğim bir yere bağlandı ve ben bir an "Dan Brown mı okuyorum ben şuan?" sorusunu sorarken buldum kendimi. Şahaneydi.

Biz bazı şeyleri Dan Brown'dan öğrendik. "Kiliseye asla güvenme!"

Olayların basit bir "yılan" olayından çıkıp tamamen farklı bir boyuta ulaşması şahaneydi. Kitaba bayıldım. Mutlaka mutlaka okuyun derim!!

Söyleyeceklerim bu kadar.. Gerisi spoiler alarmı verebilir.. Sustum:)




26 Şubat 2016 Cuma

Bu Da Geçecek- Milena Busquets

Tanıtım:

Kitabın adı: Bu Da Geçecek
Orjinal adı: Tambien Esto Pasara
Yazarın adı: Milena Bosquets
Yayınevi: Domingo
Sayfa: 191
Fiyatı: 20₺
Baskı: 2. Baskı Ekim 2015
Alınan tarih: 27 Ocak 2016
Puanım: 5.5/10


Arka kapak:

“Tuhaftır ama hiçbir zaman kırklarımı düşünmemiştim. Yirmili yaşlarımdayken otuzlarımı hayatımın aşkıyla ve çocuklarımızla geçireceğimi düşünürdüm. Yumurta kırmayı bile bilmeyen ben, altmışlarıma geldiğimde torunlarıma elmalı turtalar yapacağımı hayal ederdim; ne var canım, öğreniverirdim işte.Ve seksenlerimde, yıkkın bir nine olarak arkadaşlarımla viski içecektim. Gelgelelim bir türlü kırklı yaşlarımı öngöremiyordum. Ellilerimi de öyle. Ama işte buradayım. Annemin cenazesindeyim ve üstüne bir de kırk yaşındayım.” 

Taslak olarak ortaya çıktığı anda dünya yayıncıları arasında bir heyecan dalgası yaratan ve henüz yayımlanmadan hakları 33 ülkeye satılan Bu da Geçecek, kırklarında bir kadının kaybettiği annesinin ardından yazdığı sessiz bir mektup; kadın olmak, özgürce, zarafetle yaşamak ve yaşlanmak üstüne baş döndürücü dürüstlükle yazılmış bir itirafname. Romanın tepesinde Akdeniz güneşi, önünde deniz, hanesinde ise güzel dostlar ve aşıklar var. En hüzünlü anlarda bile eğlenceli ve hayat dolu dilini koruyan –“Neşeli olmak bir zarafet biçimidir,” diyor bir satırında– büyüleyici bir roman. 

Hayattan kocaman bir ısırık koparmaya kararlı, etkileyici bir ses. ARA, İspanya 

Küçük ama unutulmaz bir roman. Marie Claire, Fransa 

Bir roman ‘ferahlatıcı’ olarak nitelendirilebilir mi? Bu da Geçecek, on altı derecelik deniz suyuna dalmak gibi. Le Figaro


Yorumum:

Blanca'nın annesinin kanserden ölmesiyle başlıyor kitap. Annesinin yokluğunda boşluğa düşen Blanca kendini farklı şeylerle oyalamay çalışıyor. Kitap, Blanca'nın ağzından sanki annesine anlatıyormuş gibi yazılmış. Annesi hastalandıktan sonra Blanca daha içine kapanık bir ruh hali içine giriyor. Hastalığın ve ölümün izini cinsel ilişkilerle silmeye çalışıyor.

Anlatılan olaylar hiç benim tarzım değil. Hoppa hayat yaşayan ve bunlara özendiren şeyleri hiç sevmiyorum. Herkes annesini kaybedebilir. Bence Blanca, annesinin ölümünü sadece bir aracı olarak kullanıp kendini saçma sapan işlere vuruyor.

Sonuc olarak sende bir annesin. Otur evlatlarınla ilgilen bence!! Cenazeye gelen yakışıklıdan sanane!! Çok rahatsız edici bir olay cidden. Annen ölmüş ama senin aklın başka yerlerde. Yaaa bilemiyorum. Kitaptan umduğumu bulamadım. Bir kadın ancak bu kadar aciz ve zavalla gösterilebilirdi. Onlara göre bu bir güç gösterisi mi bilmiyorum!!

Kitapta yazarın hayatından da birşeyler bulacağımız notu düşülmüş. Umarım bu okuduklarım sadece bir kurgudur. Kimseyi asla ve aska yadırgamak istemem ama bu yaşam tarzı bana göre değil.

Kitap beklentimi hiç karşılamadı cidden. Ne desem bilemiyorum. İnsanların içkide, kumarda, sigarada yada uyuşturucuda birşeyleri aramaları ne zaman son bulacak. Evlerden uzak olsun hepsi.. Söyleyeceğim çok şey var aslında ama susacağım. Yorumum burada kalsın böyle. Anlayan anlamıştır.

Zaten okurken sinirim tepeme cıktı. Kocaman kocaman puntolar. Kitabın her yanı geniş geniş aralıklar. "100 sayfalık bir kitabı ne yapsak da 200 sayfa olarak bassak diye mi düşğnmüşler.. 10₺lik kitabı nasıl 20₺lik yapsak diye mi düşünmüşler bilemedim.." Yani aslında sıfır vermem lazım bu kitaba. Ama emeğine işte birşey diyemiyorum. Neyse.. Umarım yardımcı olabilmişimdir..




25 Şubat 2016 Perşembe

Vahşetin Çağrısı- Jack London

Tanıtım:

Kitabın adı: Vahşetin Çağrısı
Orjinal adı: The Call Of The Wild
Yazarın adı: Jack London
Yayınevi: İthaki
Sayfa: 101
Fiyatı: 7₺
Baskı: 1. Baskı Ekim 2013
Alınan tarih: 8 Ocak 2016
Puanım: 8/10


Arka kapak:


Ya sahip olacak ya da sahiplenilecekti, affetmek zayıflıktı… Öldür ya da öl, ye ya da yem ol, kanun buydu ve Buck da zamanın derinliklerinden gelen bu emre itaat ediyordu.




Yorumum:

Her insan, şartlar yerine getirildiğinde potansiyel bir katildir..
Bu cümleyi yakın zamanda bir yerlerde okumuştum ve çok hosuma gitmişti. Sanırım bu kitap için uygun bir cümle olacak..

Evet, yıllar önce okuduğum bu kitap, beni yine alıp götürdü. Buck isimli bir köpeğin hayatını anlatıyor yazarımız. En karanlık en kapalı haliyle.. En acımasız en kanlı..
Buck, rahat bir hayat sürerken kendini bir anda sahibinden koparılmış ve vahşetin içinde buluyor. Güçlü bir köpek olmasına rağmen sonuçta rahat bir evde büyüdüğü ve yaşadığı için, bir anda düştüğü bu ortama ayak uydurmakta zorlanıyor. Dayak yiyor ve ceşitli işlerde çalıştırılıyor. Kızak çeken bir köpek olarak buluyor kendini bir anda. Yaşam mücadelesini yaşıyor sonuna kadar. Nazikçe yemeğini yediği o dönemleri geride bırakıp artık yemeğini diğerlerine kaptırmamak için oda zamanla vahşileşiyor. Hayatta kalmak için ne kadar ileri gidebilirsin? İçindeki benliği yok ettiğinde geride neyin kalır? Ya ye ya da yem ol! Öl yada öldür!! 

Zayıflıklarını kenara bırak ve vahşi doğanın tadına bak!! Herşey bittiğinde artık sen tamamen başkası olacaksın!! Kendini, ileri görüşlü sanarken bir anda ne kadar ilkel olabileceğini keşfet!! Mutlaka okuyun mutlaka!!



22 Şubat 2016 Pazartesi

Eskort- Sierra Winter

Tanıtım:

Kitabın adı: Eskort 
Yazarın adı: Sierra Winter
Wattpad adı: Hugeeyedgirl
Yayınevi: Martı Yayınları
Sayfa: 416
Baskı: 1. Baskı Şubat 2016
Alınan tarih: 19 Şubat 2016
Puanım: 8/10


Arka kapak:

Hayatta kalmak için her şeyi göze alır mıydınız?
 
On sekiz yaşındaki Amber Lacombe’un kış ortasında bir gün evsiz ve parasız kaldığında sadece iki seçeneği vardı:
Ya donarak ölecek ya da aylar önce kendisine iş teklif eden gizemli kadını arayacaktı. Amber’ın bu gizemli kadını aramasıyla bütün yaşamı akıl almaz bir biçimde değişti.
 
Amber artık bir eskorttu. Diğer taraftan bu işe Amber’ın uyması gereken tek bir kural vardı: Müşterileriyle asla seks yapmamak. Bu başlangıçta Amber için çocuk oyuncağı gibi görünse de, işler düşündüğü gibi gitmeyecekti.
 
İlk müşterisi Maximillian Black’in hayatına girmesiyle Amber’ın hayatındaki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.


Kısaca düşüncelerim:


Öncelikle kitaba başlarken ciddi ön yargılarım vardı gercekten. Kötü yazılmış bir kitap okuyacağımı düşünüyordum. Kitabın özenti bir hikaye olacağını düşünüyordum fakat şuan bunların hepsini yuttum. Bu konu, başka türlü anlatılamazdı arkadaşlar. Yazar kesinlikle en güzel şekilde romanı harmanlamış ve bunda da çok başarılı olmuş. Türk bir yazar. Kullandığı ismi takma ismi. Kitabın ilgimi ceken bir diğer olayı da Türk bir yazarın yabancı isimleri kullanması da cok hosuma gitti. Ya ne bileyim şimdi bu konuya da hangi isimli bir ana karakter koyacaktı ki!! Düşünüyorum.. Berke, Hakan, Ahmet, Mehmet... Aslı, Buket, Ceren, Duygu.. Yok yok yaaaa yabancı karakterler şahane oturmuş kitaba.. Çok başarılıydı.. 



Yorumum:

Amber, üniversite okumaya çalışan ve burslarını da elinde tutmak için daha da çok çalışmak zorunda olan bir kız. Durumu çok kötü. Annesinin onu yıllar önce başka bir erkek için terketmesiyle ona bakan tek kişi huysuz mu huysuz teyzesi. O da tabi bakmak denilebilir bir şekilde bakmıyor. Kızın burnundan getiriyor her şeyi.

Sonunda da Amber'i sokağa atıyor. Amber ne yapacağını düşünürken, aylar önce bir kafede ders çalışırken tanıştığı bir kadının verdiği kartvizit aklına geliyor ve son çare olarak onu arıyor ve iş teklifini ne olursa olsun kabul ediyor.

Kitapta Amber, çok cılız ve kısa boylu bir kız olarak tabir ediliyor. 

Audrey, ona eskort olmasını teklif ediyor. Herşeyi önüne seriyor. Bir anda en güzel otellerde yaşayıp en güzel yemekleri yemeye başlıyor. Yani hayatı tamamen değişiyor. Fakat bunları elde ediyor ama o kadar da salak bir kız değil. Yani bunların güzel görünümüne kendini çok kaptırmasa da, hayatını yönlendirip okuması gerektiğinin de farkında. Eskortluk yapması gerekiyor. O artık bir eskort.

İlk işi için karşısına Max çıkıyor ve dumura uğruyor ikisi de. Kendini bir anda farklı duygular içinde buluyor Amber. Max'e ilk anda aşık oluyor Amber. Fakat bazı kurallar var ve bunları çiğnerse sonuçlarına katlanmak zorunda.

Bir yandan da okul hayatına devam ediyor ve okul arkadaşı Miller ile de yakınlaşmaya başlıyor. Miller karakterini sevmedim. Kitaba dahil olması da hoşuma gitmedi acıkcası. Kitaptaki sevmediğim tek kişi o sanırım.

Bir yandan Max'i düşünen Amber bir yandan da Eskortluk yapmaya devam ediyor fakat her gelen müşteri sakin ve iyi niyetli cıkmıyo malesef. 

Amber'in yolu bir şekilde Max ile kesiliyor ve kaçınılmaz son geliyor. Çıkmaza sürüklenen Amber kendini Max'a teslim ediyor.

Kitapla ilgili en büyük soru işareti sonuydu?! Yani birşeyler çözümlenmedi ve sanki kitabın bir devam kitabı olacakmış gibi bitti..

Yazarımıza buradan öncelikle başarılar diliyorum. Olayları fazla uzatmamış olması ve gereksiz bilgi vermemiş olması kitabın akıcılığını arttırmıştı. Ayrıca cinsel içerikli sayfalar da korktuğum gibi değildi. Üstü kapalı şekilde anlatılması da hoşuma gitti. Neticede kitapta bir eskortun hayatından bir kesit anlatılıyor ve hayatın onu buraya nasıl sürüklediğini önümüze seriyor. Bu kitaptan almam gereken en temel ders ise ne kadar şanslı olduğumdu. Evet, yeri geliyor bizde isyan ediyoruz ama en azından ailelerimiz bizim için en değerli mücevherlerimiz. Böyle zor şartlar altında kalsak biz hangi yolu ne şekilde seçerdik onu hiç bilemiyorum işte..






20 Şubat 2016 Cumartesi

İyi Uykular Sevgilim- Rachel Abbott

Tanıtım:


Kitabın adı: İyi Uykular Sevgilim
Orjinal adı: Sleep Tight
Yazarın adı: Rachel Abbott
Yayınevi: Altın Kitaplar 
Basım:  1. Baskı, Şubat 2016
Alınan tarih: 19 Şubat 2016
Sayfa: 350
Fiyatı: 20₺
Puanım: 7/10


Arka kapak:


Olivia Brookes çocuklarının ve kocasının kayıp olduğunu bildirmek için polisi aradığında onları bir daha asla göremeyeceğinden korkuyordu. Korkması için de çok geçerli nedenleri vardı. Çünkü Olivia’nın yaşadığı ilk trajedi bu değildi. Şimdi, iki yıl sonra Başmüfettiş Tom Douglas’a bir kez daha bu aileyi soruşturma görevi verilmişti, ama bu defa ortadan kaybolan Olivia’ydı. Bütün bulgular o sabah kadının evinde olduğunu gösterse de arabasının garajda, anahtarların da mutfak masasının üstünde oluşu akla cinayet şüphesini getiriyordu. Polis başlatmak istediği soruşturma için aileyle ilgili ne bir fotoğraf ne bir telefon ne bir bilgisayar kaydı bulamayınca iş içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Ve tüm bunlar akla şu soruyu getiriyordu: Yoksa geçmişi Olivia’nın peşini bırakmamış mıydı?

Yorumum:



Kitap,Olivia Brookes'in kocası tarafından çocuklarının kaçırılmasıyla başlıyor. İlginç değil mi? Bir koca, ortada sorun yokken neden kendi çocuklarını annelerinden kaçırır ki!?

Olivia'nın yaşadığı ilk hadisenin bu olay olmaması da dedektiflerin kafasında soru işaretleri bırakıyorlar.

Hiçbir şey olmamış gibi geri dönen eşi be çocukları için Olivia'nın kafasında cok fazla tedirginlikler oluyo haliyle..

İki yıl geçiyor ve ilginç bir şekilde bu sefer Olivia kayboluyor.

Dedektif durumu ciddiyetle araştırıyor fakat bazı esrarengiz olaylar ve durumlar işi çıkmaza sokuyor. 

Araya girmek istiyorum burada. Kitabı okurken, dedektifle ilgili olan bölümlerin biraz fazla uzatıldığını düşündüm. Benim için ortada bir dedektif varsa, o dedektifin hayatını okumayı çok fazla sevmiyorum.

Kitap, beni şaşırtmadı. Acıkcası yazarın tes köşe yapmasını bekledim ki olayların kimin başının altındam cıktığını ilk bölümlerden birinde, sadece tek bir cümlede anlıyorsunuz. Eminim ki herkes o cümleyi okuduktan sonra "tamam olay bu" demiştir.

Kitabın anlatımı oldukca basit ve akıcıydı. Polisiye seven birisi olarak kitabı sevdim. Fakat beni çok yüksek bir şok etkisine alamadı. Bazı olaylar vardı değinilen. Yazarın bunların üzerine daha çok düşmesini ummuştum ama olmadı.

Yine de kötü bir kitap asla değildi. Sadece, keske daha farklı bir şekilde olay çözümlenseydi diyorum hepsi bu:)



Spoiler!!!

Olivia'nın basına gelen ilk hadise değil. Daha öncesinde de sevgilisinin basına bir şey geldiğini iddia etmiş. Bir Müslüman genç olduğu icin de polisler başlarda olayın üzerine düşmemişler. Polisler adamı arka sokaklardan birinde dayak yemiş olarak bulacaklarından eminlermiş. Yani!!! Ne demek istiyor burada!! Müslüman olmak yurt dışında bu kadar mı sorun!! Bu birkaç satırı okumak bana bir cok şey anımsattı. Sinirlendim cidden. Yazılacak bir sürü şey var bu bir cümle için ama yazacak cümlelerim buraya yakışmaz!! Neyse!!! )

Evet, fotoğraf olayı cok hosuma gitti. Hicbir şekilde Olivia ve cocukların fotoğraflarının bulunamaması şahaneydi bence:) 

Evet daha en baş bölümlerden, olayın tamamen Olivia'nın kocasının yüzünden olduğumu anlıyorsunuz. Kitapta 36. Sayfada kocası tam olarak şu cümleyi kullanıyor: "Eğer beni terk edeceke olursan Olivia..." İşte olay tam olarak burada çözülüyor. Yazarın en büyük hatası da bu cümle bence. Keske hiç bunu yazmasaymıs diyorum:)







14 Şubat 2016 Pazar

Tuzak Ölüsü- Charlaine Harris

Tanıtım:

Kitabın adı: Tuzak Ölüsü
Orjinal adı: Deadlocked
Yazarın adı: Charlaine Harris
Yayınevi: Artemis
Seri adı: Bir Güneyli Vampir-Sookie Stackhouse
Seri sırası: 12
Sayfa: 417
Fiyatı: 22₺
Puanım: 9.5/10

Arka kapak:


TUHAF VE SEKSİ GARSON SOOKİE STACKHOUSE'A KAPILMAMANIN YOLU YOK. BİZİ DE AL SOOKİE! BİZİ DE!


Louisiana( ve Arkansas ve Nevada) vampir kralı Felipe de Castro şehre geldi.
Yani bir parti sırasında, Eric Nortman'ın ön bahçesinde, bir insan cesedi bulunması için çok kötü bir zaman. Özellikle de ölen kadınının kanı yeni içildiği için.


Eric'in şüpheli duruma düştüğü cinayeti çözmek Sookie'yle Beşinci Bölge sorumlusu Bill'e düşüyor. Sookie, en azından bu kez, ölen kızın kaderinin kendisiyle ilgili olmadığını sanıyor. Ama yanılıyor elbette. Öyle bir düşmanı var ki, tahmin bile edebileceğinizden bile tehlikeli. Ve söz konusu düşman Sookie'nim hayatını mahvetmeye kararlı.


Sookie bir yandan cinayeti çözmeli, bir yandan da kendi içlerinde problemler yaşayan peri akrabalarının arasını düzeltmeli. Ve son olarak bir problem daha. Büyükannesinin ona bıraktığı sihirli obje. Üstelik Sookie'ye kalbindeki en büyük ve tek isteği verebilecek bir gücü var. Ama sorun şu ki, Sookie neyi- yada kimi- istediğinden emin değil.



................................................................

Öncelikle, serinin sıralamasını paylaşmak istiyorum;

1. Gündüz Ölüsü
2. Şehir Ölüsü
3. Kulüp Ölüsü
4. Cadı Ölüsü
5. Yılın Ölüsü
6. Ölüler Ölüsü
7. Hepimizin Ölüsü
8. Kötünün Ölüsü
9. Peri Ölüsü
10. Aile Ölüsü
11. Patron Ölüsü
12. Tuzak Ölüsü


................................................................

Yorumum:

Öncelikler vampir serilerinden en sevdiğim iki seriden birisidir Güneyli Vampir Serisi. Hiçbir kitabından sıkılmadan okuduğum bir seridir. 2009'da keşfettim bu seriyi ve o yılda beri çıkan her kitabını, çıktıkları an aldım. Bu kitabı da yayınevi duyurduğu an siparişimi verdim. Sookie Stackhouse benim için cok güçlü bir karakter. Çok eğlenceli ve gercekci bir karakter. Mesela, çoğu kitapta karakterler süper zengin falan oluyorlar. Yani maddi sorunları olmuyor. Ama Sookie öyle değil. Yer yer bazı kitaplarında maddi zorluklar yaşadığını seriyi okuyanlar bilirler. Ayrıca, seri ilerledikce karakterler cidden cok olgunlaştı. Tamam 2009'da ilk kitabı okumuştum. Haliyle çoğu olaylar net şekilde kafamda canlanmıyorlar ama karakterleri düşündükçe hepsi çok gelişti ve değişti.

Benim icin bu seride iki karakter vardı ki cidden onlara ait bölümleri okumak bile beni sinir krizine sokuyordu. Jason ve Tara..

Jason, Sookie'nin ağabeyi. İlk kitapları düşünüyorum da cidden baş belası bir tipti ve sorumsuzluklarının, çapkınlıklarının haddi hesabı yoktu. Ama 12. Kitapta Jason'a dönüp bakarken onun olgunlaştığını ve abi gibi davrandığını görmek çok güzeldi.

Tara, Sookie'nin yakın arkadaşı. İlk kitaplarda gercekten böyle her an 
Sookie'nin kuyusunu kazacakmış ve ona yamuk yapıp düşman birliklerine gececekmiş gibi hissettiriyordu bana ama artık onun da bir ailesi var ve ikizleri olacak..!!

Ahhh peki sevdiğim karakterlerle ilgili neler gelişti tüm seri boyunca?!

Eric, Bill, Sam.. Üç cesur erkek üçü de favorim.. Üçünün de her anını her olayını okumak çok çok zevkli.

Eric, bence o tam bir aşk adamı. Bir kadını tavlamasını ve ona güzel hissettirmesini çok iyi biliyor. Ayrıca hepimiz onun ne kadar iyi bir partner olduğunu da her şekilde okuyoruz kitaplarda:) Ben ilk kitaplarda Eric için Sookie sadece bir günübirlik ilişkiden ibaret olarak kalır sanıyordum ama Eric cidden beni o konuda şaşırttı. Sookie'ye bence ciddi anlamda sadık ve kim ne derse desin onu kıskanıyor ve onun için herşeyi yapar..

Bill, bence o serinin başındaki kitaplarda daha aktif ve daha güçlüydü. Zamanla Eric'in gölgesinde kaldı ve kitaplardaki olaylardan uzaklaştırıldı. Ben Bill'in bu duruma düşürülmesinden hiç hoşnut değilim. Hatta kacıncı kitaptaydı hatırlamıyorum ama Sookie ile net şekilde ayrıldıktan sonra sanki Bill bir anda kitabın ana karakteri olmaktan cıktı gibi. Fakat, ne olursa olsun her zaman Eric'e sadık olması, yeri gelince onun arkasını kollaması cidden süper. Bill'de çok güçlğ bir karakter bu serideki.

Sam, ahhhh yaaa!! En sevdiğim karakterlerden bir diğeri de Sam. Ciddi anlamda esprilerini ve Sookie'ye olan yaklaşımı ve tutumu bence pahabiçilemez şekilde Sookie'nin en büyük şansıydı. Sam'da serinin baslarındakinden daha aktifleşti ilerleyen kitaplarda ve suan kitaplarda cok daha büyük bir role sahip. Onun mutlu olmasını cok ama cok istiyorum bence gercekten hakediyor.

Pam, evet ondan bahsetmezsem olmaz. Ben onu da cok seviyorum ve bence ciddi anlamda cok komik bir karakter. Ayrıca ilk bahsedildiği kitapta onu bir süre erkek sanmıştım. Sonra kadın olduğunu anlayınca şok olmustum:) Yani nasıl bir kafayla onu erkek sandım aklım almıyor:) öyle işte.. Pam, Eric'in cocugu ve güclü yardımcılarından birisi. Cok dobra bir karakter ve ciddi anlamda Eric'e sadık. Bence onun cocuğu olmasa da ona her zaman sadık olurdu. Karakteri o konuda cok güclü bence. Neden bilmiyorum ama hep böyle Pam ve Sam'in ciddi bir diyalog yaşamasını bekledim tüm seri boyunca. Hatta sevgili olsalar benim için farklı bir heyecanlı olurdu sanki:) Öyle bir düşüncem vardı hep ve sanırım serinin sonuna bir adım kala da bu hayalimin gercekleşme olasığı sıfıra yaklaşıyor:)

Sanırım söylemem gereken ufak tefek şeyler bunlardı. Şimdi kitabın yorumuna geçebilirim.. :)


Evet, Sookie'nin yarı peri olma olayını hic sevemiyorum baştan beri nedense. Ayrıca hala insanların içinden geçenleri okumakta usta. Ayrıca hala başımı nelaya sokmakta bir numara:)

Victor'un ölümüyle ilgili sorular sormak icin gelen vampir kralı Felipe için düzenlenen bir parti sırasında, kapının önünce bir ceset bulunuyor. Kanı dibine kadar içilmiş bir insan cesedi. Tabi, bu durumdan birkac dakika önce Eric kızın tadına baktığı için ciddi anlamda şüpheli durumuna düşüyor Eric. Neden herşey onu bulmak zorunda aklım almıyor. Kızın ölümü insan ve vampir ve kurtadamlar gibi tüm doğaüstülerin ilgisini cekiyor çünkü bu durumun yaşanması büyük bir düşmanın ortaya cıkmasını işaret ediyor. Tabi merak etmeyin Sookie ile alakası yok bu durumun.. Desem kaç kişi inanır orasından emin değilim işte:) Bu arada Alcide, iyiden iyiye sinirimi bozmaya başladı. Ne yaptığıni çözemiyorum artık. Sam, senin icin ne yazsam spoi olacak üzgünüm. Kitap yine şahaneydi. Gelisen olaylar çok fazla heyecanlıydı. Bir sonraki kitap ne zaman cıkacak acaba:/




13 Şubat 2016 Cumartesi

Öldürmeye Değer Kişiler- Peter Swanson

Tanıtım:

Kitabın adı: Öldürmeye Değer Kişiler
Orjinal adı: The Kind Worth Killing
Yazarın adı: Peter Swanson
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa: 295
Baskı: 1. Baskı, Aralık 2015
Alınan tarih: 10 Subat 2016
Fiyat: 19₺
Puanım: 9.5 /10

Arka kapak:

BİRKAÇ TANE CÜRÜK ELMA TANRI'NIN BELİRLEDİĞİ ZAMANDAN ÖNCE YOK OLSA NE FARK EDER...

Lily Kintner Heathrow Havalimanı, bekleme salonunun barında Ted Severson’la tanışır. İçilen martinilerin sayısı arttıkça aralarındaki samimiyet de artar. Bu iki yabancı kendileriyle ilgili en mahrem sırları birbirlerine anlatırlar. Ted, karısı Miranda’nın kendisini bir hafta önce aldattığını öğrendiğini söyler. Belki de en başından beri birbirlerine uygun değildirler. Sohbet ilerledikçe Ted yarı şaka karısının ihaneti yüzünden onu öldürmek istediğini açıklar. Bu şok edici itiraf karşısında Lily, ona bu konuda yardım edebileceğini söyleyerek işi içinden çıkılmaz bir hale sokar. Ne de olsa herkes bir gün ölecektir, birkaç çürük elmayı zamanından önce toprağa göndermenin ne sakıncası olabilir ki?

Bir anda bu ikili kendilerini ölümcül bir kedi-fare oyununun içinde bulurlar; her şey bittiğinde yalnızca bir kişi hayatta kalabilecektir.




Yorumum:

Öncelikle okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi gerçekten. Harikaydı yaaa harika!! Ayrıca okuduğum en farklı ve özgün konuya sahipti. Gerçekten yıldızı hakediyor bu kitap!!

Evet, Lily ve Ted. İki ana karakterimiz var. Kitabın bölüm başlıkları ikisinin adı altında anlatılıyor. Her bölüm hangisinin adıyla başlamışsa onun ağzından anlatılıyor.

Ted, çok zengin ve varlıklı bir adam. Baya zengin. Baya baya zengin.. Fakat işte zenginlik herşeyi satın alamıyor malesef. Eşi, Ted'i aldatıyor. Ted buna çok sinirli ve ciddi anlamda intikam planları kuruyor.

Bir gün havaalanının barında içki içerken yanına Lily oturuyor ve ikili sohbete başlıyor. Ted, durumu anlatıyor ve eşini öldürmek istediğini söylüyor. Lily ise buna ilginç bir şekilde onay veriyor hatta duruma şaşırmıyor bile. Sanki insan öldürmek çok basitmiş ve gerekli bir şeymiş gibi!

Kitabın ilerleyen bölümlerinde Lily'i tanımaya başlayınca onun için yer yer üzüldüm. Ailesinin yaşam tarzı ciddi anlamda çok kötü ve Lily için gençlik yılları çok zorlu geçmiş. Bence bazı düşüncelerin (ölüm-öldürmek gibi) kafasında, normal insanlardan farklı şekilde gelişmesi bana artık normal gelmeye başladı ve ona hak verdim. Lily, hayatına giren ve ona zarar vereceğini düşündüğü insanlara karşı cok farklı bir bakış acısına sahip. Bunun en temel nedeni malesef ki ailesinin sorumsuzluğu.

İlginç bir kitaptı benim için. Şok icinde okudum son 100 sayfayı. Bu kitabı okuyun derim. Aklın sınırlarını zorlayan çok ilginç bir romandı. Yıldızları hakediyor:)





11 Şubat 2016 Perşembe

Kurban- S. J. Bolton

Tanıtım:

Kitabın adı: Kurban
Orjinal adı: Sacrifice
Yazarın adı: S. J. Bolton
Yayınevi: Pegasus
Sayfa: 480
Basım: 2. Baskı Şubat 2012
Alınan tarih: 19 Kasım 2015
Puanım: 8/10


Arka kapak:

Kurban
Doğarsın, Yaşarsın, Ölürler
Tüylerinizi Diken Diken Edecek, Soluk Soluğa Okuyacağınız, Kanınızı Donduracak Kadar Korkunç, Anrenalin Ve Gerilim Dolu Bir Efsane Ve Gerçek...


Doğum uzmanı olan Tora Hamilton'un hayatı Shetland'a taşındıktan ve taşındığı evin bahçesinde genç bir kadının cesedini bulduktan sonra çok değişir. Tora bu cesedin arkasındaki gizemi çözmek için uğraşırken kendini tehlikeli, tuhaf ve gizemli bir dünyanın içinde bulur. Kadının kalbi sökülmüştür ve kadının üstüne korkunç Trol efsanesini anımsatan işaretler kazınmıştır. Efsane ile gerçeği yan yana getiren esrarengiz olayların arkasındaki sır nedir?


"Gizemli bir efsaneden esinlenen KURBAN, kanınızı donduracak büyüleyici bir gerilim romanı.
S. J. Bolton kesinlikle takip edilmesi gereken bir yazar."
-Tess Gerrıtsen


'Olağanüstü bir şekilde tasarlanmış, tedirgin edici... Bu çıkış romanı bir bestseller olmayı hak ediyor.'
-The Tımes
 

'Başından sonuna kadar tutkunu olacaksınz. Sürükleyici bir roman."
-Lıterary Revıew


'Gerilim romanı olarak harika bir çıkış: Tempolu, etkileyici ve dolu dolu.'
-Crımesquad


'Bu kitabı okuduktan sonra S. J. Bolton'un bir sonraki kitabını sabırsızlıkla bekliyorum."
-Sımon Beckett



Yorumum:

Kitap şöyle bir giriş ile başlıyor;


Evet Shetland Efsanesinin ne olduğunu bilen varmı bilmiyorum ama bende şimdi kitaba başlıyorum ve efsaneden esinlenilen bu kitabı ciddi anlamda merak ediyorum. Kitap umarım efsaneyle ilgili bilgiler de verir.. Bakalım bizi neler bekliyor bu kitapta:)

Kahramanız bir doğum uzmanı olan Tora Hamilton. Tora, Shetland'ta taşınıyor ve atını ölünc onu gömmek için kazı yaparken bir kadın ceseti buluyor. Ama ceset çok kötü durumda. Kalbi sökülüp alınmıs ve cildinde değişik işaretler var.

( Burada araya girmek istiyorum. Evet, ben bilimkurgu ve fantastik türlerini de her ne kadar cok sevsem de, gerçeğe yakın ve bilimsel acıklamaları olan kitaplar daha da ilgimi cekiyor. Kimya okuyan birisi olarak ciddi anlamda bilimsel olaylar daha cok ilgimi ceker bir sayısalcı olarak. Burada örneğin bir doğum anlatılıyor. Bu doğum o kadar net şekilde gercek terimlerle acıklanmış ki, kendimi doğumu yaptıran doktor gibi hissediyorum. Bu da kitaba daha güzel bakmama sebep oluyor. Ayrıca, cocuklugumdan beri Adli Tıp Uzmanı olmak isterdim. Otopsi yapmak bence muhteşem bir olaydır. Gözünüzün önünde bir beden var ve siz onu resmen okuyorsunuz. Muhtesem bir olay bu. Bunu Dan Brown kitaplarında da sıkca hissediyorum. Mesela, olay bir kurgusan ibaret ama, verilen örnekler, acıklamalar, yerler tamamen gercek olunca da insanın daha da ilgisini çekiyor bu durum. Yani benim ilgimi cekiyor. Sizleri bilemem:) Wulf Dorn kitapları, aynı şekilde favorim olmalarındaki en temel sebep, insan beyninin aslında ne kadar güçlü olduğumı bize göstermelerinden. Ben bu tarz kitapları çoğu insan gibi okuyuo gecmek icin değil, bilgi edinmek ve beynimi yönlendirmek için okumayı daha cok seviyorum.)

Tora, eşiyle beraber Shetland'a taşınıyor. Bir kaçdır oradalar. Eşi Duncan'ın isteği üzerine oraya taşınıyorlar. Doğum uzmanı Tora, bir gün bahçesinde, ölen atını gömmek için mezar kazarken orada bir ceset buluyor. Bir bayana ait olan bu ceset, kalbi sökülmüş ve vücudunda farklı şekiller çizilmiş. Kömürle kaplanmış bir halde gömülmüş. Yani nasıl anlatsam, bölge kömür işleriyle uğraşılan bir bölge olduğu için kadıncağızı kömürle kaplı bir vücutla bulmuşlar.

Herşey basit bir cinayet gibi görünse de Tora'nın hayatı bundan sonra cok değişiyor. Cinayeti araştırırken bulduğu şeyler çok kötü şeyler.

Tora, araştırmaları sonucu öyle farklı şeylerle karsılasıyor ki okurken bazı yerlerde şaşırdım. Gelenek adı altında yapılan şeyleri okumak cok kötü hissettirdi. Bizde böyle durumlar olsa gerici derler bize. Ama yabancılarda olunca gelenek diyolar. Cok ilginc..!!

Güzel bilgiler olan ve güzel bir sonuca bağlanan bir kitap oldu benim için. Bu tarzı seviyorsanız okumanızı tavsiye ederim:)






9 Şubat 2016 Salı

Günübirlik Hayatlar- Irvin D. Yalom

Tanıtım:

Kitabın adı: Günübirlik Hayatlar
Orjinal adı: Creatures of Day and Other Tales of Psychotherapy
Yazarın adı: Irvin D. Yalom
Yayınevi: Pegasus
Sayfa: 205
Baskı: 4. Baskı Ekim 2015
Alınan tarih: 10/01/2016
Fiyat: 20₺
Puanım: 7/10


Arka kapak:

Gerçek Psikoterapi Öyküleri 

Roma İmparatoru ve filozof Marcus Aurelius, “Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok,” diye yazmış. İşte ünlü psikiyatr Irvin Yalom da bu sonsuz varoluşun küçük bir parçasını işgal eden günübirlik hayatları, yani bizi yazıyor…


Yalom yıllarca üzerinde çalıştığı bu kısa hikâyelerde hastalarının mücadelelerini konu ettiği kadar kendi sarsıntılarını da anlatıyor ve iki önemli sorunun üzerine gidiyor: Kısa da olsa nasıl anlamlı bir yaşam sürüp her günün tadına varabiliriz? Ve kaçınılmaz son olan ölüm gerçekten ne ifade ediyor? 


Öfke sorunu yaşayan bir kadın, her istediğine sahip ancak bir türlü mutlu olmayı bilmeyen bir iş adamı, insanın bu dünyadaki konumu üzerine düşünen ve bir yandan da kendi acısıyla başa çıkmaya çalışan yeni mezun bir psikolog… Irvin Yalom’un gerçek psikoterapi seanslarından derlediği bu hikâyeler, zorlukları ve tatlı anlarıyla yaşamı bir bütün olarak kabullenmeyi öğretirken aynı sayfaya her baktığınızda farklı şeyler görebileceğiniz bir başucu kitabı olduğunu kanıtlıyor.


“Hepimiz bu hayatta bizi anlayacak birilerine ihtiyaç duyuyoruz, ancak öncesinde farkına varmamız gereken birçok şey var. Günübirlik Hayatlar kendimizi, insanları ve dünyayı anlamamız için bize lekesiz bir ayna tutuyor.”
George Vaillant, Harvard Üniversitesi Psikiyatri Profesörü


“Bu kitabı okumak, kendi zihninizi önünüze koyup sayfalarını çevirmek gibi… En derinlerde sakladığımız soruları öyle delici bir güçle bulup çıkarıyor ki!” Steven Pinker, Psikolog ve Yazar


“İnsan olmanın ne anlama geldiği sorusuna ışık tutan, maddi ve manevi güçlüklerle dolu bu yolda bize ihtiyaç duyduğumuz yardım elini uzatan hikâyeler…” Daniel Menaker, Yazar


“Bilge bir terapistin kaleminden çıkan dokunaklı ve hepimizi ilgilendiren gerçek deneyimler… Irvin Yalom’dan öğrenecek çok şey var.” Abraham Verghese, Tıp Doktoru


“Irvin Yalom’a hayran olmamak elde değil. İnsanlığın kederini ve neşesini usta bir romancı gibi işlerken hayatlarımızdaki küçük detayların önemini fark etmemizi sağlıyor.” Jay Parini, Yazar ve Akademisyen




Yorumum:

Aslında aynı yorumu buraya tekrar yazmayı sevmiyorum ama cümlelerimi zor cok zor toparladığım için, tekrar yorum yapamayacağım.

Sabahtan beri yorum gireceğim ama ne yazsam diye düşünmekten yorum giremiyorum.
Evet, psikolojik kitapları her zaman sevmişimdir. Yapım gereği de her olaya her şeye farklı gözle bakmaya alışkın olduğum için de bu tarz kitapları ayrı seviyorum..
Bir Psikiyatristin Gizli Defteri'ni okuduktan sonra ciddi anlamda orada anlatılan hikayelerden fazlasıyla etkilenmiştim. Gerçek olayların, beynimizin bize oynadığı ilginç oyunları okurken cidden indan zekasına hayran olmamak elde değil.
Fakat, evet fakat diyerek başlıyorum çünkü elimde bu kitabı kıyaslayacağım daha güzel bir kitap okuduğum icin bu kitaptan o eski tadı alamadım. Bunun da en temel sebebi şuydu bence: yazar çok güzel örnekler yazmış orası ayrı. Her hikaye cidden sonuna kadar meraklanarak okutuyor kendini. Fakat yer yer hikayeler eksik kalmıştı bence. Yer yer psikolojik tahliller eksik geldi bana. Yaa duygularımı tam olarak ifade edemiyorum. Bu kitapta eksik olan en temel şey, beyin gücümüzün sınırlarını zorlayan o uç noktayı bu kitapta hissedememiş olmamdı.





6 Şubat 2016 Cumartesi

Semerkant Tılsımı- Jonathan Stroud

Tanıtım:

Kitabın adı: Semerkant Tılsımı
Orjınal adı: The Amulet of Samarkand
Yazarın adı: Jonathan Stroud
Yayınevi: Arkadaş
Seri sayısı: 3
Seri sırası: 1
Sayfa:471
Baskı: 2015 3. Baskı
Alınan tarih: 10 Ocak 2016
Puanım:

Arka kapak:


Büyücülerin yönetimindeki günümüz Londra'sı.*

Çalışan bir tılsım.*

Bir entrika, cinayet ve intikam öyküsü.* 

Bartimaeus üçlemesinin ilk kitabı.*

Onlar öyle sansınlar... aslında bütün işleri biz demonlar yaparız.^

Ben yapmadım... Yani, şey, peki. Yaptım ama benim suçum değildi. Zorla yaptırıldı. Kim mi yaptırdı? Ah, işte bunu sormayın bana.^

Ve benim, gösterinin yıldızı Bartimaeus'un öyküsü.^

Olağanüstü başarılarım ve serüvenlerim öylesine muhteşem ve sayısız ki tek bir kitaba sığması düşünülemez.^
...............................................................

Nathaniel geleneksel büyü sanatını öğrenen on bir yaşında bir büyücü çırağıdır. Acımasızlık ve hırsta rakip tanımayan büyücü Simon Lovelace ile karşılaşana dek her şey yolunda gider. Lovelace'in kendisini herkesin önünde zorbalıkla cezalandırarak aşağılamasından sonraysa, Nathaniel eğitimini hızlandırmaya ve yıllar sonra öğreneceği büyüleri tek başına ve hemen öğrenmeye karar verir. İntikam hırsı içinde en zor büyülerden birinde ustalasarak, kendisine yardımcı olması icin bes bin yasında bir cin olan Bartimaeus'u çağrır. Ancak Bartimaeus'u çağırmak ve onu denetim altında tutabilmek aynı şey değildir. Nathaniel, Lovelace'in en değerli hazinesi Semerkant Tılsımı'nı calmak için cini yolladığında, kendini büyülü bir casusluk, cinayet ve isyan kasırgasının içinde bulur.




Yorumum:

Kitabı çok sevdim. Nasıl bir yorum yazsam bilmiyorum. Aslında yorumu zor bir kitap. Yani bir olay etrafında dönüyor kitabın konusu..
Evet, Nathaniel 11 yaşında bir büyücü çırağı. Onu eğiten büyücü Simon Lovelace, acımasız bir adam ve Nathaniel'a karsı cok sert. Güçlü bir büyücü ayrıca. Nathaniel ise sadece 11 yaşında ve büyü yeteneğini yeni yeni keşfeden yeni yeni öğrenen bir çocuk. Bir takım olaylardan dolayı Lovelace'e kızıyor ve onun elinde olan Semerkant Tılsımı'nı (bu tılsım cok güçlü) çalması için bizim sevgili Cin'imiz Bartimaeus'u çağrıyor. 5000 yasındaki cinimiz geliyor ve işler bir anda değişiyor. kitapta sevdiğim en temel şey Bartimaeus'un dipnot konuşmaları oldu okurken keyif aldım cidden. Kitapta sevmediğim sey ise bence kitap çok uzatılmıstı. Evet cok güzel ve kolay okunan bir kitap ama 471 sayfalık bu kitap bence 250-300 sayfadan fazla olmamalıydı. Haaa sakın sıkıldığımı sanmayın. Okurken cok keyif aldım fakat bazı ayrıntıları okumak gereksiz geldi hepsi bu.. Bu üçlemenin ilk kitabı ve tavsiye ediyor muyum? EVET


4 Şubat 2016 Perşembe

Yeryüzünün Bilgeliği- Christopher Scotton

Tanıtım:

Kitabın adı: Yeryüzünün Bilgeliği
Orjinal adı: The Secret Wisdom Of The Earth
Yazarın adı: Christopher Scotton
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa: 477
Baskı: Ocak 2016
Alınan tarih: 27 Ocak 2016
Fiyatı: 28₺
Puanım: 8.5/10


Arka kapak:




İnsan tabiatının derinliklerini ve bütün renklerini gözler önüne seren bir kaçış ve iyileşme hikâyesi… En küçük çabanın bile fark yaratabileceğine dair parlak bir umut ışığı…

Yeryüzünün Bilgeliği, yüreklerin bam telini titretecek, hayata ve insana dair güçlü bir roman…

"Olağanüstü bir ilk roman..... Elimden bırakmak istemedim." —JOHN GRISHAM

"Adrenalin pompalayarak  doruk noktasına tırmanan, şiirsel bir dille yazılmış sıra dışı bir eser." —USA Today

"İnsanları, mekânları, yitirilen değerleri, aşkı, uzlaşmayı ve kefareti anlatan güçlü, destansı bir roman." —KIRKUS REVIEWS


Yorumum:

Kitabın ilk sayfası bizi muhteşem ve anlamlı bir girişle karşılıyor:

Kömür her şey demekti.


Kitap, 15 yaşlarındaki kahramanımızın ağzından anlatılıyor. Kevin Gilloory. Kardeşinin beklenmedik ve sarsıcı ölümünden sonra aile hayatı tepe taklak olmuş durumda. Babası bu durumdan hep onu suçluyor. Annesi ise içine kapanmış bir halde..

Bu durumdan bir nebze de olsun kurtulmaları umuduyla büyükbabalarının yanına gidiyorlar. Yazı orada geçirmek üzere.

Büyükbabasının yaşadığı bölge, kömür madenlerinin olduğu bir yer. Kırsal ve güzel bir yer.

Kevin, kardeşinin ölümünden sonra, herkeste etki yaratan bu olaydan oda birşeyleri yakarak kurtulmaya çalışıyor gibi. Tabi bu durum küçük yada büyük çaplı hasarlara da neden oluyor.

Araya girmek istiyorum, Kevin'in dedesi gercekten harika birisi. Yaşının da verdiği olgunlukla torununu gerçekten olabildiğinde güzel yetiştirmeye çalışıyor. Ona önerdiği kitaplar.. Define Avcısı, Sineklerin Tanrısı, gercekten ilgi cekici başyapıtlardan. Kevin yavaş yavas bu dünyaya da ayak atıyor.

Çevrede çıkardığı ufak tefek yangınlar esnasında bir de arkadaş ediniyor kendine. Buzzy Fink.. Ben bu cocuğu da çok sevdim. Tam olarak taşra bölgesi çocuklarının özelliğini taşıyor. Zeki, akıllı ve herşeyden haberi olan birisi. Kevin'in cıkardığı yangınları kontrol almaya çalısıyor. Bir şekilde arkasını kolluyor diyelim.

Kitap 70 sayfa kadar beni cidden yordu. Hızlı okunan bir kitap değil ama ciddi anlamda cok fazla kafamda merak uyandırdı ve kitabı elimden bırakıp birşeyler yaparken sürekli aklıma geldi. Kevin'in yanında gibi hissettim kendimi. Yazarın tasvirleri ve etrafı güzelce anlatması, beynimde gerçekten güzel bir sahne canlandırdı. Film serisi gibi akıp gitti kitap.


Kitapta bir sürü alınacak ders var. Kitap öyle tatlı ki.. İnsanoğlunun doğadaki en vahşi hayvan olduğunu bize tüm cıplaklığıyla gösteriyor. Irkçılık benim en nefret ettiğim olgu. Bazı unsurları okumak bu konuda canımı sıktı ve yaramı deşti. Ayrıca ciddi anlamda bir doğa düşmanlığı olan insanlar vardı. Kendi ellerimle onları boğmak istedim. Para uğruna yapılan bunca zulüm neden? 

Bir çocuğun gözünden anlatılan bu farklı toplumsal olgular, malesef ki her zaman hayatımızdalar. Üzülerek bunu söylüyorum. Bir gün gelecek ve doğa ona yaşattıklarımızdan dolayı bizden intikam alacak evet!!

Oksijenimiz bitince, hastalıklar artmaya başlayınca, o kazandığınız paralarda işe yaramayacak!!

Homoseksüel olaylarından da bahsediliyor kitapta. Acıkcası bu konı benim da cok hosuma giden bir olay değil. Bana ciddi anlamda ters geliypr bu durum. Fakat insanlara saygı duyuyorum. Sectikleri renklere saygı duyuyorum. Bu tür olayların yabancı bir insanın ağzından bu şekilde yazılması beni sasırttı. Demekki bazı kültürler de hala bu olguya olumlu bakmıyorlar. Din farketmiyor. Bu onlar icin de olumsuz bir durum.

Paul'un durumuna okurken gercekten üzüldüm. Onu zaman zaman, Burma Günleri'ndeki doktora benzettim. İkiside idealleri uğrunda vr savundukları uğrunda bazı fedakarlıklarda bulundular.. Kaderleri aynı bence.. Her zaman kötüler kazanıyor  malesef.. Üzgünüm Paul..

Kitap beni cok etkiledi, sonu hele sonu muhtesemdi. Okuduğum en güzel sonla bağlanan bir kitaptı. Tavsiye ediyorum mutlaka okuyun:)