30 Ağustos 2017 Çarşamba

Sherlock Holmes hakkında Düşüncelerim

Şimdi bu postu neden mi atıyorum. Nedense birazcık Sherlock Holmes hakkında konuşasım geldi. Bunun sebebi ise, şuan okuduğum Sherlock'un Kadınları kitabı. Onun postunda da konuşacağım ama şuan birazcık klasik Sherlock kitapları hakkındaki düşüncelerimi yazmak istiyorum.

Sherlock'u tanımayan yoktur. Zeki dedektifimiz. Olaylara bakış açısı hepimizin hayran olduğu bir durum değil mi? Evet. Gelelim kitaplarına. Mesela ben, deliler gibi Sherlock aşığı olarak özellikler Martı Yayınları'ndan çıkan beş kitaplık serisini uzun zaman önce okumuştum ve yalan söylemeye gerek yok. Hiç tatmin etmemişti beni. Çünkü o mükemmel hikayeler nedense bana fazlaca kısa gelmiş ve hızla çözüme ulaşmışlar gibi hissettirmişti. Şuan okusam neler hissederim bilmiyorum ama şuan düşününce kafamda bıraktıkları his pek güzel değil. Evet. Sherlock'u her zaman sevmişimdir ama Doyle'in kaleminden çıkan o muhteşem kitaplar, benim için hızlandırılmış hikayeler bütünü gibiydi. Bu yüzden üzgünüm. Mesela, hala düşünüyorum ve Sherlock'un o kitaplardaki karakteri bir türlü gözümde canlanmıyor. Sıkıyor beni bu durum evet.

Gelelim Doğan Egmont Yayınları'ndan çıkan Sherlock, Lüpen ve Ben serisindeki Sherlock'a. Evet. Kesinlikle favori Sherlock'um o. Çünkü kitaplar İrene Adler adlı yazar adıyla yayınlandı ve İrene'i hepiniz tanırsınız elbette. O seride de Sherlock, Lüpen ve İrene'in maceralarını okuyoruz ama küçük hallerini. Çocukluklarını ve nasıl bugünkü hallerine geldiklerini okuyoruz. O serideki Sherlock, kesinlikle daha keskin, daha mükemmel ve kesinlikle yazarın kaleminden bu üçlünün karakterini net şekilde çözüyorsunuz. Esas yazar kim bilmiyorum. İrene Adler adıyla yayınlanıyor kitaplar ama orjinal yazarın adı nedir bilemiyorum.

Gelelim Sherlock'un Kadınları kitabına. Kesinlikle mükemmel ötesi bir his bıraktı içimde. Her karakter baskın ve her karakteri sonuna kadar analiz ediyorsunuz kitapta. Yazarın anlatımı çok orijinal ve karakterler de orijinal yazarın elinden çıkmış gibi. Hatta bence daha da iyi. Bu yüzden kitabı şuan okurken hop oturup hop kalkıyorum ki kitap Bayan Hudson'ın ağzından yazılmış. Onun da zekasını okumak ayrıca keyifli.

Kitabı okurken en sevdiğim kısmı da Sherlock Holmes dizisini izlerken hissettiğim o heyecan hissi sürekli karnımda gezindi. Steven Moffat'ın zekasından çıkan o dizinin devamını izlermişçesine kitabı okuyorum. Gerçekten öyle zekice yazılmış ki! Bayıldım. Tek kelimeyle bayıldım kitaba. O kafamdaki Sherlock ve arkadaşlarının zekası buram buram insanın içine işliyor. Seçilen cümleler bile o kadar güzel ki. Kitabı tamamen bitirip yorum yazdığımda neler yazacağım bende fazlaca heyecanlıyım gerçekten:)



11 Haziran 2017 Pazar

Yedi Kız Kardeş-Lucinda Riley

Tanıtım;

Kitabın adı: Yedi Kız Kardeş
Orjinal adı: The Seven Sisters
Yazarın adı: Lucinda Riley
Yayınevi: Pegasus
Baskı: 1. Baskı Ekim 2016
Alınan tarih: 15 Şubat 2017
Sayfa: 552
Fiyatı: 35₺
Puanım:


Arka kapak;

Aşk mesafe tanımaz. Kıta nedir bilmez. Yıldız misalidir gözleri…
 
Dünyanın dört bir yanından evlat edinilerek bir araya gelen ve isimlerini yıldızlardan alan yedi kız kardeşin öyküsü…
 
Kız kardeşlerin en büyüğü ve en güzeli olan Maia D’Aplièse, onları bebekken evlat edinen babalarının yanından ayrılmaya hiç cesaret edememiştir. Bir arkadaşını ziyaret ettiği sırada babasının ani ölüm haberini alır ve bütün acısına rağmen kız kardeşlerini bir araya toplar. Yaşadıkları şaşkınlığı başka sürprizler de izler. Babaları cenaze töreninin onlar gelmeden düzenlenmesini vasiyet etmiş ve her birine onları evlat edindiği topraklara götürecek gizemli ipuçları bırakmıştır. Parçaları bir araya getiren Maia çok geçmeden kendini Brezilya’da, acılarla dolu yasak bir aşkın izlerini sürerken bulur.
1920’lerde Brezilya sosyetesinin en güzel kızlarından biri olan Izabela Bonifacio, babasının isteği üzerine soylu bir adamla evlenmek üzeredir. Oysaki âşık olmadığı bir erkekle evlenmenin değil, hayatı keşfetmenin hayallerini kurmaktadır. O sırada Brezilya’nın ünlü Kurtarıcı İsa Heykeli’ni tasarlamaya başlayan aile dostları Heitor da Silva Costa, Paris’e doğru yola çıkacaktır. Izabela kaderine boyun eğmeye razı olmuştur fakat düğünden önce babasından tek bir isteği vardır; da Silva Costa ailesiyle birlikte Avrupa’ya gitmek ve Paris’i görmek… Fakat aşk en yanlış zamanda, en beklenmedik yerde ve en yıkıcı haliyle çıkar karşısına. Genç ve yakışıklı heykeltıraş Laurent Brouilly, Izabela’nın kaderini sonsuza dek değiştirmek üzeredir. İki âşığın yürek burkan hikâyesi ise onlardan seksen yıl sonra haberdar olan Maia’nın geçmişini yavaş yavaş aydınlatmaya başlamıştır.
Yüreğine ihanet etmek ile ailesine ihanet etmek arasında kalan bir kadının, aşkın zaman ve mekân tanımadığını kanıtlayan hüzünlü hikâyesi… 
 
“Baştan çıkarıcı bir hikâyeler labirenti! Destansı bir seri için destansı bir başlangıç…”  Lancashire Evening Post
 
“Aşkla ışıldayan, son derece sürükleyici ve gizemli bir hikâye…” Daily Mail
 
“Büyüleyici, hüzünlü ve çok katmanlı bir hikâye…” Grazia
 
“Sizi sayfaların arasına hapsedecek türden bir aşk hikâyesi… İki farklı jenerasyonun yaşadıkları, insana gerçek aşk hayalleri kurduruyor.” Foreverland: el paraíso para siempre
 
“Riley tarihî gerçekleri hayal gücüyle kusursuzca harmanlayarak büyüleyici hikâyeler yaratmayı başarabilen, çok yetenekli bir yazar. Yedi Kız Kardeş Takımyıldızı’ndan yola çıkarak kaleme aldığı bu çarpıcı seri, Kristin Hannah ve Linda Gillard hayranlarını etkisi altına alacak. İsimlerini gökteki yıldızlardan alan kız kardeşlerin hikâyelerini öğrenmek için sabırsızlanacaksınız.”
Booklist 
 
“Tarih, romantizm ve aile trajedisi tek bir muhteşem hikâyede bir araya gelmiş. Bu kitap Lauren Willig, Kate Morton ve Maeve Binchy severleri tam kalbinden vuracak.” Library Journal
 
“Tek kelimeyle inanılmaz. Müthiş bir kitap…” Katherine Webb
 
“Muhteşem karakterlerin ilmek ilmek, özenle örülmüş bir hikâyede bir araya geldiği Orkide Evi gibi uluslararası çoksatan kitapların yazarı Lucinda Riley’den müthiş bir seri…” Library Journal


Yorumum;

Uzun zamandır blog hesabıma yorum girmediğimi farkettim. Yaz geldi ve iki kere yorum hazırlamak beni fazlasıyla yoruyor. Sanırım bu nedenle sadece instagram hesabıma ağırlık verdim ama bu kitap için bir yorum girmeliyim. Çünkü o kadar mükemmel ki. Şaşkınlık içerisinde, heyecanla okuyorum satırları. Gerçekten güzel olacağını düşünüyordum ama bu kadar mükemmel olmasını beklemiyordum. Gerçekten kitabı çekinmeden alın. Seri bir kitap olduğı içim devamını beklemek zor olacak. Uzun bir seriymiş sanırım. 7 kız kardeş olduğunu düşünürsek:) Evet, yorumumu kitabı okurken anlık olarak yazıyorum. Aklıma gelen düşünceleri sıcağı sıcağına yazmak daha keyifli geliyor. Bu yüzden ani duygu değişimleri hissederseniz anlayın ki kitap beni delirtip duruyor:)

Kitap, yedi kız kardeşin evlat edinilmesini konu alarak ilerliyor. Salt baba, onları evlatlık alan ve büyüten bir adam. Sırlarla dolu olsa da kızlarına karşı çok hoş görülü ve onları yetiştirmek üzere kendini adamış birisi. Hiç evlenmemiş. Sosyal hayatı da sırlarla dolu. Yedi kız kardeşin isimleri Yedi  Kız Kardeş Takımyıldızı'ndan alınarak kızlara verilmiş. Kitabın ana karakteri, en büyük olan Maia. Babalarının ölümünden sonra dünyanın dört bir yanına dağılan kardeşler toplanıyor. Hikaye böylece başlıyor.

Yazarın akıcı diline ve naif anlatımına hayran kaldım. Kelimeleri o kadar güzel seçmiş ki. Hele kardeşlerin karakterleri. Her biri birbirinden bağımsız birbirinden farklı. Serinin devamında farklı karakterleri okumak ayrı bir tat verecek bana.

Bu kitaptaki ana karakter ilk kız kardeş olan Maia. Onun ağzından anlatılıyor kitap ve babasının yanından ayrılmayan tek kız o. Atlantis'te onun yaşan Maia, kısa bir arkadaş ziyareti sırasında babasının kaybını öğrenince cidden yıkılıyor. Bir kere dışarı çıkıyor ve onda da babasının kaybıyla karşılaşıyor.

Salt Baba'nın ölümünden sonra kızlar yavaşça kendi kuytularına çekiliyor ve kitap Maia'ya odaklanıyor. Gerçek ailesinin peşine düşen Maia, kendini Brezilya'da bulunca işler bir anda farklılaşıyor.

Burada kısa bir laf öylemek istiyorum. Aslında buna eleştiri mi dersiniz yoksa başka bir ad mı bilemem ama, kitap bu ikinci evrede beni biraz üzdü. Anlatılan olayları akıcı ve mükemmel şekilde okudum ona lafım yok. Üzülmemde etkili olan birkaç etken vardı. Mesela ben biraz daha isimlerinin de gereğince daha farklı bir olay bekledim aslında. Ayrıca ilk bölümde yani babanın ölümü ve vasiyet olayları ve Maia'nın geçmişinin peşine düşme kısımları benim açımdan iki farklı kitap okumuşum hissi uyandırdı. İlk bölüm Senden Önce Ben okurken duyduğum heyecanı ve hüzünü bana yaşatırken ikinci bölümde ise Senden Sonra Ben okurkenki hayal kırıklığını hissettim nedense. Yani olumsuz gibi geliyor belki sizlere ama değil aslında. Kitabı buram buram bir merak içinde okudum ama bu iki olay arasındaki geçişler beni biraz duygu karmaşasına soktu. Ve daha da önemlisi, iki farklı olay dedim ya sizlere. İşte kitap ileride üçüncü farklı olaya geçti ve ben komple şaştım kaldım. Bir anda, kendimi muhteşem bir aşkın içinde buldum. Muhteşem diyorum ama, kitabın içeriğini komple düşündüğümde o sayfaları okumak beni biraz sıktı. Ben Maia'yo özlediğimi hissettim ve bu aşk satırlarını okumak beni bu yüzden biraz hayal kırıklığına uğrattı.

Olayların üçüncü bir anlatıma geçmesi beni gerçekten olumsuz etkilesede kitabı severek bitirdim ve dirğer kardeşlerin hikayelerini okumak için sabırsızlanıyorum:)


4 Mart 2017 Cumartesi

Ölüm Çiçekleri- Julia Hesberlin

Öncelikle, Koridor Yayınları'ndan çıkan bu tür polisiye,psikoloji türü kitapları cidden seviyorum. Bu yüzden de bu kitapla ilgili beklentim büyüktü.

Kitabın ilk başlarında, okuyamama durumumun da etkisiyle cidden çok zorlandım. Okuduğum kitaba adapte olmakta zorlandım ve kitabı başlarda polisiye gibi olur derken tamamen psikolojik bir kitap okudum. Hafif gerilim içermesi arka fondan hoşuma gitti.

Bir seri katil. Bu katilin elinden kutulmuş olan tek kişi Tessa. Tessa'nın da yardımıyla katil yakalanıyor ve cezasını çekiyor. Fakat, sonradan olan olaylar, Tessa için, aslında gerçekten katil miydi yakalanan? sorusunu akla getiriyor.

Bu olayı açıklığa çıkarmak isterken olan psikolojik durumlar cidden çok hoşuma gitti. Hatta yer yer şaşırdım. Kitap, düşündüğüm gibi polisiye çıksaydı daha az severdim. Psikolojik bir ortama beni sokunca cidden büyük keyif aldım :) severek okudum. Bir göz atın derim:)



2 Şubat 2017 Perşembe

Harry Potter Sinema Rehberi

Tanıtım

Kitabın adı: Harry Potter Sinema Rehberi
Yazarın adı: Felicity Baker
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Baskı: 1. Baskı Ocak 2017
Cilt tipi: Ciltli
Kağıt tipi: Kuşe Kağıt
Sayfa: 64
Fiyatı: 24₺
Puanım: 3/10


Arka kapak:




Harry Potter Temel Film Kılavuzu
On birinci yaş gününde Harry Potter hayal edebileceği en güzel hediyeyi aldı: Bir büyücü olduğunu ve Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na davet edildiğini öğrendi! Diagon Yolu’na ilk gezisinden Karanlık Lord, Voldemort ile efsanevi savaşlarına kadar Harry’nin tam sekiz filme yayılan nefes kesici macerasını yeniden yaşayın. Unutulmaz alıntılarla ve fotoğraflarla dolu bu kitap, Sağ Kalan Çocuk’la ilgili bilmeniz gereken her şeyi içeriyor.



Yorumum:


Çok severek ve heyecanla aldığım ama beni cidden hayal kırıklığına uğratan bir eser oldu. Öncelikle,tamamen ticari amaçla çıkarılmış olduğu çok belli. İçerisindeki bilgiler o kadar acemice seçilmiş ki! Şuan hiç Harry Potter okumamış birisi bile bu bilgileri kulaktan dolma şekilde öğrenmiştir. Bu konuda beni fazlaca üzen bir kitap oldu.


Baskısına söylenecek söz yok. Zaten yayınevinden tüm kitapları böyle ciltli basmasını istiyoruz ama maalese hiç umurlarında da değiliz. Bu seri resmen Yapı Kredi Yayınları'nda harçanıyor. Başka söylenecek söz yok buna gerçekten...


Yurt dışında bir sürü güzel şahane baskı varken, ülkemizde bu şekilde üstün körü basılması benim hoşuma gitmiyor. Eminim ki Harry severlerin hiç birinin hoşuna gitmiyordur..


Kitabın içeriği ciddi anlamda sıfır. Ben şahsen görsellerin de bir sıraya göre seçilmesini beklerdim. Bir anda küçük bir anda büyük Harry ile karşılaşmak hoşuma gitmedi..


64 sayfa olması da ayrıca canımı sıkan unsurlardan oldu. Böyle bir karakter. Bir kaç cümle ile bu kadar kısa anlatılmamalıydı. Okurken, yazan kişi keşke biraz da bilinmeyenleri bizlere verebilseymiş dedim.



Söylemek istediğim çok fazla olay yok kitapla ilgili. Genel bir hayal kırıklığı oldu benim için. Sinema rehberi adında cıkacak diğer karakterleri de alacağım ama bunun sebebi koleksiyonum adına olacak. Normal şekilde alınmasını hiç önermiyorum! Yine de siz bilirsiniz:) Keyifli günler dilerim:)



26 Ocak 2017 Perşembe

Theo'ya Mektuplar

Kitabın adı: Theo'ya Mektuplar
Yazarın adı: Vincent Van Gogh
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Baskı: 12. Baskı, Nisan 2016
Alınan tarih: 20 Ocak 2017
Fiyatı: 16₺ 
Puanım: 10/10

Arka kapak:

Vincent Van Gogh’un on yedi yıl boyunca, intiharından iki gün önceye dek kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplar, sanatçının Auvers-Sur Oise’da noktalanan yaşamından ve yaratım sürecinden bir kesiti sunuyor.
“Geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim, ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana dönük, hep bana bakan gözleri düşündüğümde- başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler, bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar, ama doğru ve erdemli olan -saf altından olan- her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hak ettiğimiz karşılık nerede?”




Yorumum;

Öyle sanat sever birisi değilimdir. Öyle resimden de anlamam müzikten de... Kitap okumayı severim o ayrı..

Vincent Van Gogh, elbette her ne kadar sanattan anlamasam da her zaman ismini duyduğum bir sanatçıydı. Sonrasında Doctor Who izlerken, Van Gogh ile ilgili bir kaç bölüm izleyince de merakım iyiden iyiye artmıştı. Sonrasında yayınevlerinin çıkardığı bir kaç kitabı da görünce alıp okumam istedim. Kendisinin hayatını çok merak ediyorum. Kendisini vurup intihar eden bu adamı biraz tanımak istedim. Bu kitap, erkek kardeşi Theo ile yaptığı mektuplaşmaların toplamı. Kendini vurana kadar da devam eden bu mektuplaşmaları okumak büyük bir keyif verirken bir yandan da gözlerimin yaşlarla dolmasına ve "neden neden neden hayatına son verdin?" diye haykırmama sebep oldu.


Kitabı bu kadar sevmemdeki en büyük etken, sanırım Vincent'in o harika mektuplarındaki o harika anlatımı oldu. Okurken içim hep kıpır kıpırdı. Kardeşinyle olan diyalogları çok içtendi. Kardeşine bazen bir resim gönderiyor bazen bir poster... Bazen bir kitap hakkındaki yorumlarını okuyorsunuz bazen de ailevi durumlarını..

Şimdi herkesin elinde telefonlar var değil mi? Saniyeler içerisinde en uzaktaki arkadaşımızı eşimizi dostumuzu arayıp görüşebiliyoruz hatta görüntülü bile görüşebiliyoruz. Ama o zamanlar öyle miydi? Belki de haftalarca, aylarca mektup bekleyip üzerine cevap yazmak ne kadar da heyecanlı ve mutluluk vericiydi kim bilir. Bu mektuplaşma olayını maalesef ki çok fazla tadabilmiş birisi değilim ama olsun... nasıl olduğunu az çok hissedebiliyorum ve bu da kalbimi heyecanlandırmaya yetiyor...

Kitapta sıkça Vincent'in İncil'den alıntılarına da yer verilmiş. "Tanrı'ya Emanet Ol" cümleleriyle bitiyor çoğu zaan mektuplarını. İnançlı bir insan olduğunu net şekilde anlayabiliyoruz. Zaten aile geçmişinde dindar insanlara rastlamak mümkün. 

Vincent'in bizler göre şuan muhteşem görünen bu hayat, aslında onun için travmalarla dolu. Bunu mektuplarındaki çalkantılı satırlardan da anlayabiliyorsunuz. Van Gogh'un sara hastası olmasından dolayı da farklı bir beyin yapısı olduğunu düşünüyorlar. Aşırı dindarlığını da bazı bilim adamları hastalığına bağlıyorlar. İncil yazmaya çalışmış, hatta kilise papazlarıyla bile kavga etmiş. Bu tür dindar olaylara çok aşırı bağlı bir karakter ve bu durum onun hayatını gittikçe zorlu bir hale sokuyor.. Hastalığı ve psikolojik durumu kötüleşmeye başlayınca Vincent kulağını kesiyor ve bu durum tam olarak nasıl olmuş soru işareti. Aile hayatındaki ruhsal rahatsızlıklara bakılınca Van Gogh'un bu acı sona yürümesi pek olanaksız değilmiş maalesef. Bu güzel sanatçıyı beyninin ona oynadığı oyunlar yüzünden kaybetmek ne acı!

Seninle tanışmak büyük bir zevkti Vincent!! Sanatın emin ellerde!




Vincent Van Gogh Hayatı;


Vincent Van Gogh, 30 Mart 1853 tarihinde, Hollanda’nın güneyindeki Brabant bölgesinde, Groot-Zundert köyünde dünyaya geldi. Ailesinde bankacı, büyük tüccar, tablo satıcısı gibi zengin kişilerin bulunmasına rağmen babası bir köy papazıydı.

12 yaşında iken komşu kasabanın okuluna gönderilen Vincent, kafasının her şeyi gayet yavaş kavraması yüzünden eğitim ve öğrenim işini yüzüstü bıraktı. Babası onu 16 yaşındayken, önce La Haye’deki, sonra Brüksel’deki «Goupil» galerilerine resim satış memuru olarak yerleştirdi. 1873’te, Goupil Galerisi’nin Londra şubesine atandı. Burada kiracı olarak kaldığı evin kızı Ursula Loyer ile, 1875’te evlenmek istedi. Teklifinin reddedilmesi üzerine ilk ruhi bunalımını geçirdi. Londra’dan kaçtı, Goupil Galerisi’nin Paris şubesine geçti. Fakat burada da barınamadı. Müşterilerle, kurum yöneticileriyle anlaşmazlıklar çıkarıyordu. İşinden ayrılıp evine döndü.

Ne yapmak istediğini bilmiyordu, işsiz güçsüz avare avare dolaşıyor bu arada resim galeri ve müzelerini dolaşıyor, resimler yapıyordu. Çeşitli memleketleri dolaştı. Lisan öğretmenliği rahip yardımcılığı, kitap satıcılığı yaptı; ilahiyat dersleri aldı. Madenlerde papazlık yaptı, sefalet içinde yüzdü. Van Gogh’un Borinage madenlerindeki işçilere yardım için çırpınışı, katlandığı mahrumiyetler, karşılaştığı güçlükler kendisine hem deli, hem veli şöhretini kazandırdı. Köylüler ve maden işçileri ona çağdaş bir İsa gözüyle bakıyorlardı. Kendisi hasta, fakirdi ve sadakayla yaşıyordu. Kardeşi Theo buraya gelip ölmek üzere olan Van Gogh’u kurtardı, Brüksel’e götürdü. Ama, ruhi dengesi büsbütün bozulmuş, harap olmuştu. Korkunç gerçeklerle teması, Tanrı inancını kaybettirmişti.

Brüksel’de ressam Ridden van Rappart ile tanıştı; ondan dersler aldı, anatomi ve perspektif öğrendi. Theo, onun resim kabiliyetini sezmişti, paraca yardım ediyordu.

Etten Şehri’ne yerleşmiş olan ailesinin yanına dönünce Kate adındaki dul kuzenine aşık oldu. Kadın, Van Gogh’un evlenme teklifini reddetti. 1883’e kadar La Haye’de kaldı. Akrabası olan ünlü ressam Mauve’dan resim dersleri aldı. İlk yağlı boya resimlerini 1881-1883’te yaptı. Bir süre Christine adında bir fahişe ile yaşadı. Sonra ailesinin yanına döndü komşularından Margot Begemann adında bir kadınla sevişmeye başladı. Ailesi evlenmelerine razı olmayınca Margot intihara teşebbüs etti. Bu olay Van Gogh’un hayatını büsbütün altüst etti.

Babası 1885’te ölünce, kardeşi Theo’nun da etkisiyle 1886’da Paris’e gitti. Pariste yaşayan kardeşi Theo, onu evine aldı, barındırdı, baktı. Eline her türlü resim malzemesini verdi. Vincent Van Gogh, Ressam Cormon’un atölyesine yazıldı. Burada Toulouse – Lautrec ile empresyonist ressamlarla tanıştı. İçinde, bir türlü dile getiremediği coşkun bir insanlık sevgisi, sonsuz bir merhamet hissi vardı ki, bunları kelimelerin yardımı olmadan boyalarla anlatmak zorundaydı. PissarroDegasSeuratSignac ve Gauguin‘le Tamborin Barı’nda ve tablocu Baba Tanguy’nin dükkanında tanıştı. Bir ara «Noktacı-Pointillist» resim tekniğini benimsedi. Paris’te kaldığı bir yıl içinde 200’den fazla resim yapmıştı. 1888’de, Lautrec‘in aklına uyarak, güney Fransa’da, daima güneşli ve yazın çok sıcak olan Arles Kasabası’na gitti. Akdeniz’in laciverdi onu büyüledi. Gauguin, ona misafir geldi.

Van Gogh resmi o kadar seviyordu ki, boyayı tüpten doğruca tuval üzerine sıkıyor, parmağıyla eziyordu. Bazen hırsını alamıyor, boya yiyor; yemeklere renk versin diye boya katıyordu!

Yaz sıcaklarında, tarlalarda güneş altında çalışmak sinirlerini büsbütün harap etti. 1890’da bir gece (23 Aralık), küstah tavırlar takınan Gauguin‘in gırtlağını ustura ile kesmeye kalkıştı. Bereket, Gauguin güçlü kuvvetli bir ressamdı. Van Gogh hırsını alamayınca kızdı kendi kulağını kesti ve şehrin genelevinde tanıdığı bir kıza götürüp verdi.

Gauguin kaçmıştı. Theo Paris’ten geldi. Van Gogh’u iki hafta için hastaneye yatırdılar. Burada hayaller görmeye başladı. Arles’de hayatının en güzel 200 tablosunu yapmıştı. Kendi isteği üzerine Arles yakınlarındaki Saint-Remy akıl hastanesine girdi. Bir süre sonra başka bir akıl hastanesine yatırıldı.

1890’da, «Mercure de France» Dergisinde, hakkında yazılan ilk yazı yayınlandı. «Kırmızı Üzüm Bağı» adlı tablosu da, hayatta iken satılan ilk ve son tablosu oldu. Van Gogh hastaneden çıkıp Paris’e, Theo’nun evine gitti. 1890 yılının 27 Temmuz günü, Auvers’te, tarlalarda resim yaparken, daha önce tedarik ettiği tabancasını çekti, göğsü ile karnı arasına ateş etti. Kardeşi Theo yetişti. İki gün daha yaşadı ve 29 Temmuz 1890’da öldü. Bir yıl sonra, kardeşi Theo da öldü. Auvers’te yanyana gömüldüler.

Van Gogh, ölümünden 10 yıl sonra ortaya çıkacak «Fauve» ressamlarına hareket noktası olmuş «ekspresyonistler»i etkilemiş; kendinden önceki dönemlerin, çok sağlam sanılan geleneklerini bir hamlede yıkmıştır. Renkçilikte ve «itibari» boya kullanmakta, hürriyeti sonsuza kadar götürmüştü. Resimde «konu»nun önemi olmadığını, herhangi bir konunun sanat gücünü ifadeye neden olabileceğini ispat etti. «Çizgi halindeki tuşlar» ile çalışması da resim sanatına getirdiği yeniliklerdendir. Sanat gücü, denge hissinde ve ifadesindesiydi. Ölümünden sonra, Paris’te «Bağımsız Sanatçılar» sergisinde eserleri teşhir edildi ve bir anda meşhur oldu. 37 yıllık ömrünün son 3-4 yılında yaptığı tablolar ile resim dünyasının ölmezleri arasına girdi.

Not:

Bu bilgileri aşağıdaki siteden kopyaladım...

http://www.ressamlar.gen.tr/vincent-van-gogh-kimdir-hayati-biyografisi/


21 Ocak 2017 Cumartesi

BKM Kitap Sitesi Alışverişim

Selamlar herkese. Bir site keşfettim bir kaç ay önce. Sizlerle de paylaşmak istedim. Çünkü bu tarz sorular çok alıyorum ve buradan direk yazmak istedim..

Ben genel olarak Kitapyurdu'ndan alışveriş yapan birisiydim ama sürekli sürekli hasarlı kargolar gelince ve iadeleriyle uğraşmak beni bunaltınca, kendime yeni bir site arayışına girdim. Bir kaç arkadaşımda da görünce bende BKM KİTAP sitesini denemek istedim...

Gerçekten mennun kaldığım iki alışveriş yaptım..


İlk alışverişimi geçen ay yaptım. Bu güzel kitapları aldım. Sitenin kullanımı çok kolay.  Alacaklarınızı sepete atıp onaylamanız yeterli. Üstelik 39₺ üzeri kargo bedava. Bu benim için çok iyi. Çünkü bazı sitelerde bu ücret 75₺ ve bu ücreti her seferinde doldurmak zor oluyor. Mesela ben siparişlerimi az az alıyorum ama ay içinde bir kaç alışveriş yapıyorum. Bu da her seferinde 75₺ sipariş limiti doldurmayı zorlaştırırken 39₺ yi doldurmak gayet kolay oluyor.

39₺ altındaki alışverişlerde kargo ücreti 4,5₺..

Sitede kredi kartı ile alışverişlerde taksit seçenekleri de çok güzel. 3-6-9 taksite kadar peşin fiyatına taksit imkanı var ve bu kitapkurtları için şahane bir olay..

Buna ek olarak bazıları kredi kartı kullanmadığı için "kapıda ödeme" varmı diyor. Evet arkadaşlar kapıda ödeme var ve kapıda ödeme yapmak istiyorsanız 4,5₺ karşılığında kapıda ödeme imkanına da sahipsiniz.

Değişiklik olur mu bilmiyorum ama siteden aldığım kitaplar MNG KARGO ile geldi.

Siteden alışveriş yapınca yaşayacağınız tek sorun kargo takip kodu. Kargolandıktan sonra siteden kargonuzu bakıyorsanız pek bir olay göremezsiniz. Ertesi gün ise kargo kapınıza gelmiş olursa şaşırmayın. Kargo takip kodu olayını da hallederler bence. Ama halletmeseler de sorun olacağını sanmıyorum. Kargolandı yazısını gördükten sonra bir kaç gün içerisinde kargonuzu bekleyin..

Siparişi verdikten sonra bir hafta içerisinde geldi benim kargolarım. Çok fazla beklemedim.

Hasarlı ürün geldi mi derseniz "gelmedi" derim. İlk siparişimde yani yukarıdaki siparişimde ufak hasarlar vardı ama genel olarak hafif kırışıklıktı bunlar ve taşıma esnasında oldukları belliydi. Bu ay ki yani aşağıdaki resimdeki kitaplarımda ise hiç hasar yoktu...

Sanırım söyleyeceklerim bu kadar. Aklıma gelenler bunlar. Yine bir şeyler yazmam gerekirse sizlerle paylaşırım:) Keyifli okumalar dilerim herkese:)


1 Ocak 2017 Pazar

Aralık 2016 Okuma Listesi

Yılın son ayı geldi çattı.. Blogumu yıl başında falan açmıştım. Neredeyse bir yıl olacak.. Bakalım bu yılı kaç kitapla bitireceğim:)

1. 1 Aralık - Oysa Aşk (On8 Kitap)
2. 3 Aralık - Karga Kız (Pegasus)
3. 9 Aralık - Bitlerimi Geri Verin (Günışığı Kitaplığı)
4. 11 Aralık - Macbeth (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
5. 12 Aralık - Kuklacı (Fantastik Kitap)
6. 14 Aralık - Şişmanlayamayan Sumocu (Doğan Kitap)
7. 14 Aralık - Yolpalas Cinayeti (Can)
8. 16 Aralık - Orijin (Pegasus)
9.  17 Aralık - Ermişin Bahçesi ( İş Bankası)
10. 17 Aralık - Babaya Mektup (İş Bankası)
11. 18 Aralık - Virüs Kodu (Pegasus)
12. 19 Aralık - Lüzumsuz Adam (Yapı Kredi)
13. 20 Aralık - Karabasan (Pegasus)
14. 21 Aralık - İyi Kalpli Erendira (Can)
15. 22 Aralık - Şeytan Tüyü (Ephesus)
16. 24 Aralık - Oyunbozan (Pegasus)
17. 25 Aralık - Şeker Portakalı (Can)
18. 28 Aralık - Hücre7 (Genç Destek)
19. 31 Aralık - Vezir (Ephesus)

2016 böylece bitti....
246 kitap ile bitti...
Yarım bıraktığım bir kaç kitabı listeme dahi eklemediğim için aslında bu sayı biraz daha fazla ama olsun... 2017 hepimiz için çok güzel olsun... Amin...




Bugün yılın son günü.. 2017'ye bir adım kaldı. Hepimiz için mutlu bir yıl, güzel bir ömür diliyorum.. ölümler olmasın. İnsanlar ağlamasın.. hepimiz mutlu olalım🙏🏻