31 Temmuz 2016 Pazar

Temmuz 2016 Okuma Listesi

Selam arkadaşlar,
Temmuz ayında okuduklarımı sizlere paylaşmak istiyorum.. Evet, bitirdiğim günlerini yazıyorum yanlarına.. Okumaya başladığım günleri değil bu tarihler..

32 Kitap okundu..

1. 2 Temmuz - Koğuş (Pegasus)
2. 3 Temmuz - Sevgiler Beno'dan (Destek)
3. 4 Temmuz - Ben Ayrıkotu (On8 Kitap)
4. 6 Temmuz - Senden Sonra Ben (Pegasus)
5. 8 Temmuz - Hayata Röveşata Çeken Adam (Pegasus)
6. 9 Temmuz - Gezgin (On8 Kitap)
7. 10 Temmuz - Ebedi (Pegasus)
8. 12 Temmuz - Sarai Katiller Çetesi (Ephesus)
9. 14 Temmuz - Yusufçuk (Pegasus)
10. 15 Temmuz - Kızım (Pegasus)
11. 18 Temmuz - Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor (On8 Kitap)
12. 19 Temmuz - Albüm Yaprağı (Timaş)
13. 19 Temmuz- Ağaçtaki (On8)
14. 20 Temmuz- Bazen Bahar (Sel)
15. 20 Temmuz- Tiffany'de Kahvaltı (Sel)
16. 20 Temmuz - Seyrek Yağmur (İletişim)
17. 21 Temmuz - Tek Meyve Portakal Değildir (Sel)
18. 21 Temmuz - Deli Kadın Öyküleri (Yapı Kredi Yayınları)
19. 22 Temmuz - Ev Anası (Sel)
20. 23 Temmuz - Aleve Dokunmak (On8)
21. 23 Temmuz - Nagazaki (Sel)
22. 24 Temmuz - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Türkiye İş Bankası Yayınları)
23. 24 Temmuz - Martı (Türkiye İş Bankası Yayınları)
24. 25 Temmuz - Vanya Dayı ( Türkiye İş Bankası Yayınları)
25. 25 Temmuz - Posta Kutusundaki Mızıka (Şule)
26. 26 Temmuz - Genç Bir Doktorun Anıları (Türkiye İş Bankası Yayınları)
27. 26 Temmuz - Korku (Türkiye İş Bankası Yayınları)
28. 26 Temmuz - Kökler, Yollar ve Yitik Benler (Can)
29. 28 Temmuz - Beş Sevim Apartmanı (Yapı Kredi Yayınları)
30. 29 Temmuz - Ermiş (Türkiye İş Bankası Yayınları)
31. 29 Temmuz - Ölümcül Yumurtalar (Türkiye İş Bankası Yayınları)
32. 30 Temmuz - Kum Ve Köpük (Türkiye İş Bankası Yayınları)


Tatilde köyümde olduğum için resimde okuduklarımın tamamı değil, yanımda olan kitaplarım var.. Herkese iyi bir ay bol okumalı günler dilerim:)

19 Temmuz 2016 Salı

Ağaçtaki-Janne Teller

Tanıtım


Kitabın adı: Ağaçtaki
Orjinal adı: İntet
Yazarın adı: Janne Teller
Yayınevi: On8 Kitap
Baskı: 1. Baskı Nisan 2014 
Alınan tarih: 12 Temmuz 2016
Sayfa: 182
Fiyatı: 15₺
Puanım: 9/10


Arka kapak:


“Kızmaya değer şeyler olacaksa, sevinmeye değer şeyler de olacaktır. Sevinmeye değer şeyler olacaksa, demek ki o şeylerin de bir anlamı olacaktır. Ama öyle şeyler yok bu dünyada!” Sesini bir ton daha yükseltip, “Birkaç yıl sonra hepiniz ölecek, unutulacak ve hiçbir şey olacaksınız; onun için, kendinizi buna bir an önce alıştırmaya bakın!” dedi.
İşte o an, Pierre Anthon’u o erik ağacından bir an önce indirmemiz gerektiğini anladık.

Hayatlarımız niçin sonu gelmez bir anlam arayışı üzerine kurulu? Yaptığımız işleri, verdiğimiz kararları, sürdürdüğümüz ilişkileri sürekli bir anlam terazisinde tartmamız neden? Anlam gerçekten o kadar önemli, adının yansıttığı kadar “anlamlı” bir şey mi? Yoksa toplumca kafayı anlamla bozduk da, bu takıntımızın farkında mı değiliz? Öyle ya da böyle, Danimarkalı bir grup genç, “anlam” denen şeyi feda etmemeye kararlı! İzin vermeyecekleri bir şey varsa, o da “her şey”in “hiçbir şey”, “birileri”nin 
de “hiç kimse” olduğunun kendilerine dayatılması!

Her gün yapmakta olduklarımız, üstünde fazla kafa yormadan sürdürdüklerimiz, bir şey ya da biri olmak için... Ya günün birinde, “Her şey anlamsız,” diyen biri çıksa, buna ne kadar dayanabiliriz? Yayımlandığından bu yana tüm dünyada gençlerin büyük ilgisini toplayan ve çeşitli dillere çevrilen romanda, Danimarkalı yazar Janne Teller, naiflikle gerçekliğin arasında, kan dondurucu bir nihilizmin sınırlarında geziyor!


Yorumum:


Çok güzeldi çookk.. Okuduğum en etkileyici en garip kitaplardan birisiydi. Kafamda kitapla ilgili o kadar çok düşünce varki!
Nihilizm(Hiçlik) üzerine kurulu ve bence dramatik bir kitaptı. Okurken bazen aklıma Sineklerin Tanrısı geldi. Ordaki çocuklarında aslında "masum çocuklar" olmadığını bu kitapta da bir kez daha hissettim.. Çocuklar, "anlam" arayan çocuklar..
Pierre Anthon. 7A sınıfı öğrencisi. Bir gün hayatın boş olduğunu, herşeyin boş olduğunu, yapılan hiçbir şeyin bir önemi olmadığını söyleyip erik ağacına çıkıp oradan inmiyor. Arkadaşları ise ona hayatın boş olmadığını, değerli olduğunu göstermek için kendilerince bir plan yapıyorlar ve bu plan hepsinin hayatındaki dönüm noktası oluyor. Asla ve asla unutamayacakları en acı anları..  Okuduğum satırlar şok ediciydi benim için. Gerçekten öyleydi. Bazen bazı kitapları okuyorum ve bu kitap geleceğin klasiklerinden olmalı diyorum.. Şuan karşınızda bence geleceğin klasiklerinden bir kitap duruyor. Ben çok etkilendim okurken gerçekten. Bu kitabı bence okuyun. Pişman olacağınızı sanmıyorum. Çocukların yaptıkları şeyler.. Gerçekten cümle kuramıyorum suan. Ortaya koydukları o şeylerin anlamları o kadar büyüktü ki! İnsan hayatının anlamını kaybederse geriye ne kalır! Çocukların yaşadığı şeyler çok üzücüydü..
Bu kitabı okuyun derim. Mutlaka okuyun!!






14 Temmuz 2016 Perşembe

Yusufçuk-Michel Bussi

Tanıtım


Kitabın adı: Yusufçuk 
Orjinal adı: Un Avion Sans Elle
Yazarın adı: Michel Bussi
Yayınevi: Pegasus
Baskı: 1. Baskı, Şubat 2016
Alınan tarih: 5 Nisan 2016
Sayfa: 445
Fiyatı: 29.90₺
Puanım:


Arka kapak:


Ayrıntılarda Gizlenen Şeytan Adım Adım Ortaya Çıkacak!

1980, Fransa. Noel’den birkaç gece önce İstanbul-Paris uçuşunu yapan bir uçak Terrible Tepesi’ne düşer. Enkazın yakınlarında üç aylık bir bebek canlı olarak bulunur. Hayatta kalan tek kazazede bu küçük kızdır ancak uçakta seyahat ettiği bilinen iki bebek vardır: Lyse-Rose ve Emilie. Peki, kurtulan hangisidir? Bir tarafta zengin ve güçlü, sanayici bir aile, öteki taraftaysa seyyar büfe işleten fakir bir aile, bebeğin kendi torunları olduğunu iddia eder. DNA testlerinin olmadığı bir zamanda, medyanın Yusufçuk adını taktığı bu bebeğin kimliğine dair iddialar büyük bir velayet savaşına dönüşür. 

On sekiz yıl sonra, taşları yerine oturtacak olaylar zinciri harekete geçer: Yıllar içinde, gerçeği ortaya çıkarmak için zengin aileden iyi ödemeler almış bir özel dedektif davayı sonuca ulaştıracak delili bulduğunu söyler. Ancak bunu yapamadan öldürülür. Yaptığı soruşturmaya dair ayrıntılı bir günlük tutmuş ve Paris’ten Normandiya’ya, Terrible Tepesi’nden Türkiye’ye uzanan çok katmanlı ve merak uyandıran hikâyesini bütün detaylarıyla yazmıştır. 
Bu defter sayesinde her bir maske düşecek, her bir sır perdesi yavaş yavaş aralanacak. Yusufçuk’un kim olduğunu bulma yolunda neden bu kadar çok ölüm, cinayet ve intihar olduğu ortaya çıkacak. 
 
“Bir parça gerilim, birazcık melodram ve bir tutam da gizemin mükemmel karışımı. Tam ortasında da akıllara durgunluk veren bir aşk hikâyesi.” RayonPolar

“Büyük olay… Mucizelerin mucizesi. Bu yılın en iyi polisiyesi. Taze bir nefes. Gerçekten muhteşem!” Gérard Collard, la Griffe noire

“Uykusuz geceler geçireceğiniz kesin.” Avantages

“Michel Bussi çok katmanlı hikâyesiyle her sayfada okuyucusunun ilgisini canlı tutmayı ve hayal gücünü harekete geçirmeyi başarıyor. En son sayfasına kadar merakınızı cezp edecek ve nefesinizi tutarak okuyacağınız bir roman.” Coeur du Pélerin

“Michel Bussi bir sonraki sayfayı okumak için sabırsızlanacağınız ve ilerledikçe doğru bildiğiniz her şeyden şüpheleneceğiniz bir şaheser yaratmış.” Plume Libre

“Okuyucusu da kitabın karakterleri kadar gerçeklerin peşinde koşacak ve bu arayışta o heyecanı yaşayacak.” Chroniques de l’imaginaire

“Yusufçuk polisiye bir roman olmanın yanı sıra duygu ve keder yüklü bir aile trajedisi. Okurken bir yandan içiniz içinizi yiyecek bir yandan da hikâyenin tadını çıkaracaksınız. Kesinlikle keşfedilmesi gereken bir yazar.” Pampune Lectures

“Okuyucusunu ters köşeye yatıran bir polisiye.” France dimanche

“Başından sonuna heyecanı aynı dozda tutabilen gerçek bir polisiye macera. Hikâyeyi en heyecanlı yerinde kesilip sırları en beklemediğiniz anda ortaya çıkarken her satıra hayran kalacaksınız.” Le Ptitblog

“Okuyucuyu istediği gibi yönlendirirken yaptığınız her çıkarım havada kalacak. Michel Bussi ucunu asla kaybetmediği bir iple mükemmel bir entrika ağı örüyor.”  Au café littéraire de Céline

“İlk satırdan son satıra kadar şaşırtıcı gelişmeleriyle ve çözümü hiç de beklendiği gibi olmayan düğümleriyle okuyucusunu diken üstünde tutan bir polisiye.” Rouen Magazine

“Bu akıl almaz hikâyenin kahramanları Michel Bussi’nin kaleminin ucundaki kuklalar gibi.” Le Quotidien du médecin
“Son derece iyi işlenmiş ve zekice kurgulanmış bu hikâye tıpkı bir yapboz gibi parça parça tamamlanmadan önce gerçeği ortaya çıkarmak için çıldıracaksınız.” Sunday Express

“Son derece karmaşık entrikalarla örülü, okuyucusuna her türlü senaryoyu düşündüren ama sonunda yine şaşırtmayı başaran şahane bir öykü.” Le petit monde d’Auryn

“Stieg Larsson’ı ilk defa okuduğumda hissettiklerimi bana hatırlatan olağanüstü bir polisiye…” Sunday Times





Yorumum:


Yeni bir yorumla geldim:) 
Yoruma girmeden önce birşey söylemek istiyorum. Kitabın konusuyla alakalı olarak.. 1980 yılında gerçekleşen bir uçak kazası ve enkazdan kurulan bir bebek. Bu bebeğin kime ait olduğu tespit edilemiyor çünkü DNA testi o zamanlarda yok.. Ya harbiden 1980lerde DNA testi yok muydu? Çok ilginç geldi bana bu durum. Çünkü 1980 düşününlünce çokta eski bir tarih değil. Fakaf bir kimyacı olarak, biyokimyanın özellikle biyokimyanın o dönemlerde anca popüler olmaya başladığı düşünülünce çokta zor değil gerçekliğine inanmak. Ama yine de insanın inanası gelmiyor değil mi?


Yorumuma geçeyim ben. Yine çok konuştum:)


Evet, kitap bir uçak kazasıyla başlıyor. Uçaktan sağ kalan tek kişi var oda bir bebek. Fakat sorun şu ki uçakta iki bebek var ve bunlardan hangisi bu bebek? İşte orası muamma..

Zengin bir ailenin torunu mu? Yoksa fakir bir ailenin torunu mu?

Yazarın, insanı geren bazı detayları net şekilde yazması çok hoşuma gitti. Yer yer şizofrenik yorumlar görmek de garipsememe neden oldu. Mesela tutarsız cümleler çoktu. Tutarsız demek doğru değil sanırım. Nasıl anlatsam, "bana baktı, bana mı baktı.. beni seviyordu, sevmiyor muydu" gibi beyin kurcalayan cümleler vardı. Tabi cümleler bunlar değil de ben şuan anlamanız içim örneklendirdim.. Bu tür olaylar kafamı karıştırdı.. Fakat bu durum bende olumsuz etki yaratmadı.. Kitapta sıklıkla Türkiye ve Türk isimleri geçiyor. Türkiye ile ilgili bolca bilgi var. Bazı bilgileri okurken rahatsız oldum. Bunu suan burada dile getirmek istemiyorum ama yazar alt metinden nasıl bir mesaj vermeye çalışmış, anlamsız bence. Gereksiz. Gerilim kitabında olmaması gereken bazı siyasi nitelikli ayrıntılar vardı. Bunları sevemedim..

Kitabı sevmeme sebep olan etkenler de vardı. Olayları çözüme kavuşturmak için sunulan gerekceler ve örnekler çok iyiydi. Bir film sahnesi gibi canlandı olaylar gözümde. Ortada bir bebek var ve bunun kim olduğu hala belli değil. 18 sene geçmiş ve kendisi büyümüş kocaman kız olmuş ama hala gerçek ismini bile bilmiyor. Dehşet verici bir durum değil mi!

Ayrıntılı yazılan kitaplar genelde beni sıkar ve ilgimi cekmez ama bu kitaptaki ayrıntılar tamamen kitabı çözmenize yardımcı oluyor ve insan ister istemez kendini sürekli olarak kitabın devamında neler olacağını düşünürken buluyor.

Kitap genel olarak uçak kazasından kurtulan kızın kim olduğu üzerine kurulu fakat öyle detaylar ortaya çıkıyor ki! Ben okurken yer yer çok şaşırdım ve yazarın kalemine hayran kaldım..

Kitapta anlatılan olaylar ve kişiler o kadar çoktu ki.. Bazen cidden çok zorlandım. Hatta bazı karakterleri hatırlamıyorum bile. Olaylar,yerler ve kişiler derken ufak bir beyin yanmasına da sebep oluyo kitap..

Kitap baştan sona kadar soru işaretlerinin eksik olmamasıyla devam etti ve bence şahane bir son oldu. Kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Kitabın konusu hakkında detaylı bilgi  vermek istemiyorum çünkü konu zaten belli. Uçak kazasından sonraki olayların anlatılması. Bu nedenle de okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum..




8 Temmuz 2016 Cuma

Hayata Röveşata Çeken Adam-Fredrik Backman

Tanıtım


Kitabın adı: Hayata Röveşata Çeken Adam
Orjinal adı: En Man Som Heter Ove
Yazarın adı: Fredrik Backman
Yayınevi: Pegasus
Baskı: 1. Baskı Haziran 2016
Alınan tarih: 2 Haziran 2016
Sayfa: 328
Puanım: 7/10



Arka kapak:


Elli dokuz yaşındaki Ove düzeni çok seven bir adamdır. Ona göre her şey sistemli olmalıdır, hayat bile. Ancak sokağına iki küçük çocuğu olan tuhaf bir aile taşınınca işler fazlasıyla sıradışı bir hal alacaktır. 

Çocukken kapısının önünde oynadığınız için “Gidin öte mahallede oynayın!” ya da “Gelirsem o topunuzu keserim!” diye bağıran ama sırf üst kattaki evinize çıkmamak için bir bardak su istediğinizde, hasta olmayın diye suyu ılıtıp veren teyzeleri hatırlatacak bu kitap size. Bisikletle yanından fazla hızlı geçtiniz diye arkanızdan bastonunu fırlatan ama saçlarını ince dişli tarakla tarayıp, cebinden bayram çikolatasını eksik etmeyen muşmula suratlı amcaları getirecek aklınıza. 

Ve işte böylece hiç tanışmadığınız ama çok iyi tanıdığınız Ove’ye özlem duyacaksınız. Bir şekilde hayatınıza girmiş tüm güzel insanlara duyduğunuz gibi…

“Sevginin, nezaketin ve mutluluğun en umulmadık yerlerde bulunduğuna dair insana yaşam enerjisi veren,
inceliklerle dolu bir kitap.” Sunday Express
 
 “Harika bir kitap! Güleceksiniz, ağlayacaksınız ve huysuz insanlara artık başka bir gözle bakmaya başlayacaksınız. Hatta Ove’nin mahallesine bile taşınmayı isteyebilirsiniz.” People
 
“Hangi milletten olursa olsun herkesin hissettiği endişeleri konu alan güzel bir roman. Şiddet yok, her cümlesi çok naif. Acı tatlı bir hikâye, esprili bir anlatım… Yer yer gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız. Bana bir kez okumak yetmedi, doya doya iki kez okudum.” BookBrowse.com
 
“Bir insanın kaç kişinin hayatını etkileyebileceğini gözler önüne seren zevkli bir roman.” CBS Local
 
“Hep bir roman okumaya niyetlenip de aradıklarını bulamayanlara ilaç gibi gelecek.” Spectator
 
“Ağır kurgu edebiyattan vazgeçmem diyen okurların bile böyle güzel bir molaya ihtiyacı var. Kusursuz.”
San Francisco Chronicle




Yorumum:

Kitapla ilgili karmaşık duygular içerisindeyim. Kitabın ilk sayfalarını hiç sevmedim. Hatta yarım bırakacaktım. Son bir şans ver dedim kendi kendime ve devam ettim. İyiki kitabı okumuşum. Farklı duygular içerisindeyim...
Ove 59 yaşlarında bir adam. Bildiğiniz şu, "bahçeme bir daha topunuz düşerse topunuzu keserim" diyen somurtkan dedeler gibi.. İnsanların anlaşamadığı, kimseyle uyum sağlayamayan, dediğim dedik huysuz bir ihtiyar..
Ove'ın tüm huysuzluğu aslında neden? Çok sevdiği eşini unutamamış. Onu kaybedince de yerini dolduramıyor. Onu o kadar seviyor ki..
İnsanların çekindiği bu adamın içindeki güzellikleri görmek, aslında onların elinde..
Şimdilerde herkes teknolojiyle, modernlikle kafayı bozmuş durumda.. Nerde o eski insanlar..
Kitabı sevdim. Farklı hissettirdi bana. İnsanlar önyargıyla bakmamamız gerektiğini gösterdi. Fakat biz yine de önyargılarımızdan asla kurulamayacağız değil mi? Bence bu kitap, derin anlamlar ifade eden bir kitaptı. Düşünerek okursanız içindeki o anlamı sizde yakalayacaksınız..





En Sevdiğim Kitaplarım 11

En sevdiğim yayınevlerinden birisi de On8 Kitap.. Okuduğum çoğu kitabı favorilerim arasında..




Beni Beklerken, gercekten cok güzeldi. Çok güzeldi. Arkadaşlar bu kitabı gercekten hiç çekinmeden alın!




Ben Ayrıkotu, mektuplardan yola cıkarak, bir insanım hayatına göz atmamızı sağlayan sahane bir kitaptı. Bence okuyun.



Ahmet Büke'nin ilk kitabına başladığımda ilk 40 sayfayı falan hiç sevemedim. Hatta bir ara yarım bıraktım kitabı sonra tekrar okudum ve gördüğünüz gibi, favorilerim arasında.. Şahane bir dili var yazarın ve Can Yayınları'ndan cıkan birkaç kitabı daha var. Onları da zamanla okumayı planlıyorum..

En Sevdiğim Kitaplarım 10

Devam,




Herkesin deli gibi okuduğu ve benim çok geç okuduğum, fakat şahane bir kitap.. Gercekten tüm övgüleri haketmiş..




Hastalık temalı kitapları cok seviyorum. Bu kitabın anlatımına ve olayların seyrine bayılmıstım.




Serinin ikinci kitabınu almadım. Almayı suan düşünmüyorum. İlk kitabın tadı hala damağımda. İkinci kitapla bozulmasını istemiyorum. Bu kitap favorilerimden.




Yazarın iki kitabını da keyifle okudum. Bence çoğu övgüyü gercekten haketmiş. Eleanor ve Park'ı daha çok sevdim ama Fangirl de harikaydı. Devamını bekliyorum..


En Sevdiğim Kitaplarım 9

Okuyup beğendiğim kitaplarıma devam edeyim, ara sıra güncellemeler yapıyorum. Okumak ısterseniz diye..




Distopya sevenler mutlaka tssk kitabını okuyun. Kesinlikle sahaneydi. Kitabın filmi de yakında geliyorken kaçırmayın derim..




Ejderha Bakıcısı, çocuklara yönelik cıkarılan bir kitap olsa da kesinlikle favorilerim arasındaydı. Anlatımına bayıldım ve devamını dört gözle bekliyorum.




Koğuş, okuduğum en güzel psikolojik gerilim kitaplarındadı. Bence bir şans verin ve okuyun. Kitabın bağlandığı nokta şahaneydi. Anlatılan olaylar film tadındaydı. Yakında filmi gelirse şaşırmam..




Paris'te Bir Akşam, okurken çok büyük keyif aldığım bir kitaptı. Klasik aşk hikayelerinden farklı ve güzeldi. Bence herkesin keyifle okuyabileceği bir kitap..

2 Temmuz 2016 Cumartesi

Koğuş-Arno Strobel

Tanıtım


Kitabın adı: Koğuş
Orjinal adı: Der Trakt
Yazarın adı: Arno Strobel
Yayınevi: Pegasus
Baskı: 1. Baskı Mayıs 2016
Alınan tarih: 26 Mayıs 2016
Fiyatı: 29₺
Sayfa: 352
Puanım: 9/10


Arka kapak:


Seni kovalayan anılarınsa kaçıp saklanamazsın.
Yüzleşmekten başka çaren yok.
 
Söyle bana, 
Kocan seni daha önce hiç görmediğini söylüyor.
Ve herkes bir çocuğunun olmadığını iddia ediyor.
Kimse sana inanmıyorken kime güvenebilirsin?
Peki aslında sen kimsin?
Gece yarısı bir anda karşısına çıkan bir araba ve oğlunu kendisinden söküp alan dövmeli bir kol…


Sybille’nin hatırlayabildiği tek şey budur. Şimdi penceresiz bir koğuşta yatarken karşısındaki doktor ona iki ay komada kaldığını söyler. Çocuğunu sorduğundaysa kendisine çocuğunun olmadığı cevabı verilir. Durumu anlamlandıramayan Sybille koğuştan kaçar. Evini bulmayı başarıp kocasına kavuşunca kâbusunun sona erdiğini düşünür ama yanılıyordur. Çünkü kocası onu reddetmekte ve bir çocukları olmadığını iddia etmektedir. Sırlar aydınlanmaya başladığında ise Sybille kâbusunun daha yeni başladığını anlayacaktır.
 
“İlk sayfasından itibaren okuyucuyu kendine çekiyor ve yakasını bir an olsun bırakmıyor.” Huffingtonpostde
 
“Heyecan dozu yüksek bir psikolojik gerilim, size doğru sandığınız her şeyi unutturacak.” Bücherrezensionenorg
 
“Strobel tüm kitap boyunca şeytani zekâsını sonuna kadar kullanmış. Normallik ile delilik arasında gidip gelen, insanı diken üzerinde tutan bir hikâye.” Krimi-couchde





Yorumum:

Son zamanlarda Pegasus'tan çıkan bir çok psikolojik gerilim kitabı vardı. Ben özellikle Alman gerilimlerini çok beğendiğim için Almanca'dan çevrilenlerini özellikle almıştım. Bunlar, Kör İçgüdü ve Ölüm Meleği'ydi. Onları da beğenmiştim ama yer yer beklentimi karşılamamışlardı. Fakat, Koğuş tamamen beni başka bir boyuta taşıdı. Okuduğum ve merakla sayfalarını çevirdiğim kitaplardan birisi oldu. Beni az çok takip edenler, Wulf Dorn'ın kalemine ne kadar hayran olduğumu bilirler. Oda Alman gerilim yazarlarından birisi ve görünen o ki yanına Arno Strobel'i de almış oldu. Film tadında bir kitaptı ve gerçekten yazarın diğer kitaplarının da hemen çevrilip elimize ulaşmasını çok istiyorum.

Şimdi kitapla ilgili yorumuma geçeyim;

Sibylle, gözlerini bir anda ilginç bir odada açıyor ve olayları anlamaya çalışırken kendini buluyor. Bir bodrum katında bir hastane odası. İki ay boyunca burada kaldığını be bilinci kapalı olarak burada tedavi gördüğünü öğreniyor. Fakat çok önemli bir sorun var.. Sibylle, kendisinden çok emin. Derhal oğluna ve eşine kavuşmak istiyor. Fakat ortada bir sorun var! Onun hiç oğlu olmadığını iddia eden bir doktor, onu hiç tanımadığını iddia eden bir eş ve arkadaş.. Peki madem o gerçekten Sibylle değil! Nasıl oluyor da onun hakkında ve yaşadıkları hakkında bu kadar derim bilgilere sahip.. Peki herkesin yok dediği oğlu nerelerde? Bu insanların derdi ne böyle?

Başka birşey söylemek istemiyorum. Kitabı okuyup bu heyecanı siz yaşayın. Gerçekten çok çok beğendiğim bir kitap oldu. Okurken kim kimdi? Kim iyi kim kötü? Sürekli kafam karıştı. Sonuna kadar  "ben çözdüm" havasındaydım. Tamam az çok olayın sebebi belliydi ama okurken gerçekten şaşırdım.. Kısacası bu kitabı okuyun!!



1 Temmuz 2016 Cuma

Haziran 2016 Okuma Listesi

Selam arkadaşlar,
sizler için Haziran Ayı okuma listemi hazırladım. işte sizlerle;

22 kitap okundu..


1. 2 Haziran - Spiritus ( Portakal Kitap)
2. 3 Haziran - Kalbimdeki Gizli Katil (Altın Kitaplar)
3. 4 Haziran - 100 Dünya'nın Gizli Yüzü (On8)
4. 5 Haziran - Acı Kahve (Altın Kitaplar)
5. 5 Haziran - Beni Beklerken (On8 Kitap)
6. 7 Haziran - Eleanor ve Park (Pegasus)
7. 8 Haziran - Sonsuzluğun Kıyısında (Ephesus)
8. 10 Haziran - Ölüm Meleği (Pegasus)
9. 11 Haziran - Paris'te Bir Akşam (Pegasus)
10. 13 Haziran - İkinci Şans (Pegasus)
11. 15 Haziran - Ürperti (Pegasus)
12. 16 Haziran - Eğer Beni Bulursan (Novella Dinamik)
13. 18 Haziran - Tüm Sırların Sahibi Kız (Pegasus)
14. 19 Haziran - Danimarkalı Kız (Pegasus)
15. 21 Haziran - Beklenti (Pegasus)
16. 23 Haziran - Kör İçgüdü (Pegasus)
17. 24 Haziran - İnsan Kendine de İyi Gelir (On8 Kitap)
18. 26 Haziran - Senden Önce Ben (Pegasus)
19. 27 Haziran - Sırlar Yolu (Günışığı Kitaplığı)
20. 27 Haziran - Gizli Sevenler Cemiyeti (On8 Kitap)
21. 28 Haziran - Satranç (Can)
22. 29 Haziran - Fangirl (Pegasus)