5 Kasım 2015 Perşembe

Mücella- Nazan Bekiroğlu

Okuduğum en etkileyici Türk yazarlardan biri oldu Nazan Bekiroğlu.. Kitabın çıktığını ilk gördüğüm anda eklemiştim kitapyurdu.com sepetime. Kitabı elime aldım ve bunu yapmakla ne kadar haklı olduğumu anladım.. Kitabın kapağı bile, bu kitabı almanız için geçerli bir yazı barındırıyor: ''senin hayatının benim kağıdıma düşen yazısı bu...'' 
Mücella... Bizi 1920-1970 li yılların Türkiye'sine taşıyor. Trabzon'un karış karış bildiğim mekanlarının adını okuyunca, inanınki o dönemin mimarisi, beton yığınları olmayan hali gözümün önünde canlanıyor. Babasız bir kız Mücella. Annesi döneminin hani şu komşu ne der, namusuna laf gelirse ne olur diye tedirgin olan ve Mücella'yı herşeyden sakınmaya çalışan birisi. Kız kısmı ortalıkta fazla görünmemeli.. (İffetine sahip çıkmalı.. En yakın zamanda iyi bir görücüyle evlendirilmeli.. ) Araya girerek belirtmek isterim ki o dönem bence en karanlık dönemimiz. Ezanların Türkçe okunduğu o dönem. Bence Türkiye'nin görüp geçirebileceği en berbat dönemler..

O zamanlar sanki daha güzelmiş. Daha doğalmış. Seyyar sinema makinesi falan. İnsanlar arası ilişkiler çok özelmiş o zamanlarda. Süpürgeci, sucu, bohcacı.. Ahh o bohcacıları ben bile hatırlıyorum. Mahallemize gelen şişman bir teyze vardı. Annem saatlerce kadına tüm bohçayı açtırır inceler ama hiçbir şey almazdı. Deli olurdum anneme. Madem almıyorsun kadını neden saatlerce oyalayıp yoruyorsun. Benim annem de böyle bir tipti:)

Mücella'nın annesinin koyduğu katı kurallar bence o dönemki kız çocuklarına çok gelmezdi ama bana çoook geldiler. Bir kızı ne kadar sıkarsan daraltırsan o kadar senden kaçar ve kötü yola sapar. Mücella'nın arasına konulan karayemiş ağacının sınırları, Mücella'yı Mücella yapan olayların başıydı sadece..

Savaş dönemleri, kıtlık.. Ekmeğin bile karneyle verildiği o vahim dönemler.. Şimdi çok şanslıyız bence. İnsanların herşeyin bolluğu içinde gözü dönüyor. O dönemlerde; herşey karaborsa.. Yağ, şeker, tuz, buğday..

Mücella hala falında çıkan kısmetini bekliyor ama zaman geçtikçe de yaşlanıyor. Bu durum zamanla içten içe onun canını sıkıyor.
Mücella ne kadar herşeyden uzak yetiştirildiyse arkadaşı Filiz tam tersi yetisti. Günümüz kadınları gibi, okulunu da okudu sosyal hayatı da oldu. İşi de.. Burada araya girmek istiyorum. Bazı satırları okurken biraz hoşnutsuz oldum. Mesela Mücella'nın annesi okuma yazma bilmeyen ve bizim tabirimizle daha eski kafa düşünen bir kadın ama Filiz'in annesi bir hemşire ve onu dönemin en modern şekliyle yetiştiriyor. Bu durumda biraz ailelelerin de eğitim eksikliğinden kaynaklı olarak, çocuklarını çok farklı şekillerde ve çok farklı düşüncelerle yetiştirdikleri anlaşılıyor. Ben bu konuya bira katılsam da biraz da olsa katılmıyorum. İnsan ne kadar eğitimsiz olsa da, bir yerden sonra eğitimin önemini anlamak zorunda bence. Fakat o dönemlerde haliyle Mücella'nın annesi namus kavramını herşeyden önde tuttuğu için, kızını fazla sıkıyor haliyle. Kuzeni olan Filiz gibi olmasından korkuyor annesi. Herkesin diline düşen bir kız..

Ahh.. Kitap ilerledikçe duygularım o kadar kuvvetleniyor ki yazacak kelimeler dilimden dökülmüyor. Tutulup kalıyorum. Mücella'nın yaşadığı bu olayların trajik bir sona doğru gittiğinden korkuyorum. Bu satırları yazarken hem kitabımı okuyor hem de o anki duygularımı yazıyorum. Suan bunları yazarken de hala okumaktayım. Sizin gibi bende merak içindeyim. Mücella'yı çok sevdim. Çok sıcak buldum. O dönemlerin hanımefendi kızlarından Mücella. Talihi yüzüne gülmemiş ama bir o kadar da hayatı görmüş Mücella.

Bu resim 11. Kattan Trabzon'u seyrediyor ve ben şuan yıllar öncesindeki bu sokakları düşünmeden edemiyorum. Bu yollardan geçmiş midir acaba Mücella? Ne dersiniz. Bu 12 katlık evin olduğu yerde kimbilir kimlerin evi yurdu vardı. Belki bir çay ocağı vardı burada. Erkeklerin takıldığı, kumar oynanan değil de işten döndükten sonra sohbet edilen, çay içilen... Ahhh o eski günler ahhh... Mücella... Şimdi 11. Kattan aşağı baksan o masum kişiliğinle kim bilir neler geçerdi aklından. Eminim ki ''yakındır kıyametin kopması vahhh vahh'' derdin.. Hele bu kalabalığı görsen. Evden baklala bile gidemezdin.. Şanslıydın belkide ama bir o kadar da şanssızdın. Kaderin senin için yazdıklarını kimse değiştiremezdi..

Annesinin fazla tutuculuğu ve Mücella'nın herşeye tereddütsüz uyması bence kaderini esas belirleyen nokta oldu. Artık zaman geçtikce annesi de bu durumu kabullenmeye başladı ve Mücella ellisine yanaştıkca beyazlayan saçları, bütünleşen kaşları icin birseyler yapalım diyenlere tamam dedi. Yahu kız gelmis ellilerine. Yani annesi sen hala neyin kafasındasın bi git yahu. Bu kadar da olmaz ki?! Bir anne bir evladına bu kadar hakim olmaya çalışmamalı. Al şimdi kızın turşusunu kur! Sinirlenmemek elde değil ya. Kızcağızın kaybedecek neyi kaldı ki artık. Anneside sonunda bu hakimiyetten vazgeçti. Ama iş işten geçtikten sonra neye yaradı bu Neyyire Hanım! Kızın kaderini kökten çizdin zaten sen. Şimdi kenara çekilip izle bakalım.
Ölüm annesini elinden alınca iyice yalnız kaldı Mücella. Zaman değişmişti. Herşey daha farklıydı. Günümüze daha yakındı. Almanya'dan gelen ağabeyini cenazeden birkaç gün sonra geldiğinde gördü Mücella. Bu büyük bir trafedi benim için. Cidden suan cok üzgünüm. Bir anne, kötü bir anne değil. Sadece kendi doğrularıyla büyüttü Mücella'yı. Belki yer yer hata yaptı ama Mücella'ya hiç kötü bir söz yada kötü bir hareket de etmedi. Mücella'nın kaderi ahhh..
Bu kitabın yazılış amacı... Bu kitabı anlatan Nazlı.. Bir gün Mücella Teyzesi ona diyor ki.. ''Çok okuyorsun Nazlıgül. Bir gün yazmaktan başka çaren olmayacak. O zaman beni yaz. Solan gülümü yaz.bu değersiz ömrümü. Masal olduk, anlatanımız yok kızım.''

İşte bitti. Mücella'nın anne karnından günümüze gelen yaşamı bitti. Mücella bu romanla ölümsüz oldu. Benim içime bir hüzün çöktü. Kalbim ağrıdı. 
Ahh Mücella ablam. Belki şimdi cennettesindir. En azından orada huzur bulursun.
Söyleyeceklerim bu kadar... OKUYUN!!!

Yazarın adı:Nazan Bekiroğlu
Kitabın adı: Mücella
Yayınevi: Timaş Yayınları



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder